23 Haziran 2015 Salı

Seçmenin sözü, işin özü



Yeni milletvekilleri TBMM’de ant içiyorlar. Oldukça renkli, çeşitli bir Türkiye görüntüsü var. Bakalım bu çeşitlilik, düşüncelere ve fikir üretimine de yansıyacak mı ya da nasıl yansıyacak? Türkiye’yi olumlu mu yoksa olumsuz gelişmeler mi bekliyor? Hükümet henüz kurulmadı. Zira seçmen 7 Haziran genel seçiminde buna izin vermedi.

Bu haftaki konuğum Ayşe Çavdar dindarlık, sekülerlik (laiklik), kentleşme, sosyal adalet ve güvenlik üzerine çalışan bir antropolog ve gazeteci. Çavdar’ın bloğunda 7 Haziran seçimi ertesinde yaptığı analizde iyimser duruşunu ve geleceğe dönük umudunu görünce bunun nedenlerini kendisine sormak, detayları irdelemek istedim. 



Söyleşimizde ortaya çıkanlar, Çavdar’ın kendi ağzından, özetle şöyle:

Seçmenin ilk tepki verdiği şeyin hep ekonomi olduğu söylenir. Seçimden birinci parti olarak çıkacağına kesin olarak bakılan hükümetteki AKP, seçim propagandasını bir tehdit üzerine kurguladı: Eğer beni tek başına iktidar yapmazsanız ülkede istikrarsızlık ve ekonomik kriz olur.

Seçmenin bundan korkması ve sahip olduklarına sahip çıkmak için AKP’ye oy vermesi beklendi. Ancak bu böyle olmadı. Bunun iki anlamı var; bir tanesi seçmen zaten ekonominin iyiye gitmediğini düşünüyor olabilir. İkincisi, zaten iyiye gitmeyen ekonomi kötüye gidecek bile olsa seçmen sözünü sakınmadı. Bu müthiş bir siyasal olgunluk ifadesi ve bu yüzden bana umut verdi. 

AKP muhafazakar alt sınıfın önemli bir kısmını orta sınıfa ve muhafazakar alt orta sınıfın önemli bir kısmını üst sınıfa taşıdı. Bu onlara yeni hareket alanları sağladı. Bir taraftan da taşınabilenlerin dışında kalanların ekonomik durumları ve gündelik hayatlarında çok ciddi bir erozyon yaşandı; dışarıda kalanlar daha da çok korkabilirdi. Diyebilirlerdi ki, krediler aldık, TOKİ konutlarına girdik, çocuklar okula gidiyor, vs.; AKP giderse bunlardan olabiliriz; ama yine de dediler ki ne olursa olsun.

AKP kendine oy verenleri bile tehdit ediyor

Oy kullanmayan seçmenler arasında büyük miktarda daha önce AKP’ye oy vermiş seçmenler olduğunu düşünüyorum; büyük ihtimalle alt orta sınıftan insanlar. Başka partiye elleri gitmedi ama AKP’ye de vermeye elleri gitmedi. Bu benim iyimserliğimle değil de AKP’nin geldiği yerle ilgili.

AKP tehdit eden bir partiye dönüştü; kendine oy verenleri de tehdit ediyor. Ben gidersem ekonomi mahvolur; kızlarınız başörtülerini çıkarmak zorunda kalır; imam hatipler kapanır; kamusal alanda sekülerler tarafından aşağılanırsınız. Ben dindar kimliğinizi ifade etmenizin en büyük garantisiyim.

Dindarlık sosyal sermaye oldu

Özellikle 2007’den bu yana, AKP mutlak iktidara kavuştuktan sonra (daha önce sert bir seküler sistem vardı), dindarlığın tarifi de değişmeye başladı. Dindarlığın kendisi bir nüfuz aracı, sosyal sermaye haline geldi. Bu yaralayan bir şey.

Dindarlık artık piyasada. AKP küreselleşme ve neoliberalleşmeyi taşıyan bir parti. Neoliberalleşme demek hayatınız hakkında son kararı piyasanın vermesi demek. Dindarlık pazarda artık ve dindarlığın içeriği değişmeye başlıyor. Zaten Türkiye 1990’lardan itibaren neoliberalleşmeye doğru fişek gibi gidiyordu. AKP köylüleri, işçileri hatta beyaz yakalıları acıtan bir ekonomik neoliberalizasyonu kutsadı. Biz ne zaman AKP’nin neoliberal politikalarını eleştirsek, kendimizi dindarlığı eleştiriyormuş gibi bulduk. Neoliberal politikalar dindarlık gölgesi ve savunusuyla dokunulmazlaştırıldı. Bu sokaktaki dindarın itibarını çok fena yaraladı.

Müslüman ama dürüst adamdır

Esenyurt’ta yaptığım bir alan çalışmasında bir görüşmeciden başka birinin tavsiye etmesini istiyorum, bana bir komşusundan bahsediyor, diyor ki, şurada bir dükkan sahibi var, Müslüman ama dürüst adamdır. Bu çok acıtıcı bir şey.

Daha önce AKP’ye oy vermiş olan bazı dindarlar, sitelerde yaşayanlar değil, her yolsuzluk tartışmasında başı öne eğilenler. Egemen Bağış “bakara, makara” dediği zaman komşusuna karşı yüzü yere eğilen AKP’lilerden bahsediyorum.

Türkiye’de en seküler bile en ahlaklı davranışı dindardan bekler idi, bu durum artık değişti; çok tuhaf, AKP ile değişti!

Bir otobüste yaşlı bir amca ile Gezi’nin hemen ertesinde sohbet ediyorduk, AKP’ye övgüler yağdırıyordu; ben, çok da yolsuzluk ve hırsızlık var amca dedim; o da bana, öyle deme kızım zamanında evliyalar bile çalmış, dedi. Bu zavallı ve gariban amca olanı aklayabilmek için kendi kimliğini dayandırdığı ahlaki ve etik tarihi çöpe atmak zorunda kalıyor. Çünkü bugününü bir şekilde haklı göstermesi gerek. Bu inanılmaz bir yarılma; etik bir çürüme; ahlaki bir şizofreni… Bu öyle kolay kaldırılır bir hal değil çünkü sekülerleşip dinin tanımladığı moral değerlerden uzaklaşmıyor; dindar kalıyor ancak dinin tanımladığı ahlaki alanı terk ediyor. Bu ahlaki bir yarılma çünkü bir yandan evde çocuğunuza dini anlatıyorsunuz, Allah’ın size her an şah damarınızdan daha yakın olduğunu dolayısıyla her türlü davranışınızı ona göre ayarlamasını öğütlerken diğer yandan evliyalar bile çalardı diyorsunuz…



Din artık ahlaki meşruiyetini kaybediyor ve bu durumda elinizde kalan şey ahlaki bir şizofreni olur. Kimse de hırsızlık, yolsuzluk olmuyor demiyor zaten; herkes çalıyorlar ama çalışıyorlar diyor. Bu da ahlaki çürümeyi kabul edilebilir hale getiriyor ve bu çürümenin kendisinden daha beter bir şey…

Oy vermeyen, temizlenme mesajı veren seçmen bu çürümeyi görüp artık bunun bir parçası olmak istemiyorum diyen, Tayyip Erdoğan’ın diliyle konuşmayan seçmendir.

Topluma sırtını dönmemiş dindarlar AKP’yi arzu etmediler

Yıllardır alan çalışması yapan bir araştırmacı olarak hissiyatım şu ki, kendi benzerlerine hapsolmamış, içinde yaşadıkları topluma sırtını dönmemiş dindarlar AKP’yi arzu etmediler.
Bir dahaki seçimlere kadar AKP kendini yenilemeyi başarırsa oraya dönebilirler; dönsünler zaten, AKP onları özgürleştirdi. Ancak duvarlarla çevrilmiş, aşırı güçlü ama yüzleri yerde bir hayatı tercih etmediler.

Geçersiz oylar yalnızca İstanbul'da 537 bin kadar; oy vermeye kadar gidiyor ve mührü yanlış yere basıyor; protesto ediyor. Zaten seçimden önce AKP liderleri de sahada seçmen heyecanı olmadığını, seçmenin seçime sahip çıkmadığını söylüyorlardı. Daha önce AKP’ye giden Kürt oyları bu defa HDP’ye gitti ancak sandığa gitmeyen seçmenin büyük ölçüde AKP seçmeni olduğunu düşünüyorum.

MHP ya da CHP ile koalisyon

AKP’nin bir siyaseti var, işbirliği yaptığı ancak kendisine zamanla muhalif olabilecek kesimlere karşı tekrar eden bir şey. AKP o kesimin içinde bir ittifak kümesi oluşturuyor ve onu destekliyor, sonra o ittifak kümesi o kesimde dağılmaya yol açıyor. Bu AKP’nin temas ettiği pek çok dini cemaat için aynı şekilde oldu. AKP ile kim ittifak yapmaya ya da dışarıdan destek vermeye kalkarsa böyle bir sürece hazırlıklı olmak zorunda. MHP’liler AKP’yi değil de Tayyip Erdoğan’ı kendilerine yakın görüyorlar ve AKP tabanının çoğu da MHP’yi yakın görüyor. AKP ve MHP koalisyonuna doğru bir gidiş var.

Bu durumda çözüm süreci ne olur?

Çözüm süreci kalmaz. Zaten AKP ve MHP’nin çözüm sürecine yaklaşımı çok farklı değil. AKP Kürtler için ancak kendi koşullarında, kendi verdiği kadar özgürlük olsun istiyor. MHP ise Kürtler zaten Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, daha ne istiyorlar ki diye düşünüyor. Boyun eğdirmek, köşeye kıstırmak gibi konularda yaklaşımları pek farklı değil. CHP ve HDP muhalefet yapacaktır ve AKP ile MHP’nin ürettiği siyaset arasında bir rekabet olacaktır.

MHP’li bir koalisyonda MHP zarar görüp parçalanacaktır. AKP daha önce cemaatlere yaptığı gibi bir grubu güçlendirip diğerine karşı onu zayıflatmak için kullanacaktır. AKP ve MHP seçmen profili arasında fazla fark yok. AKP de esnaf partisi oldu lümpenleşti ve MHP ile bu lümpen dilde gayet iyi anlaşıyor. Yani ittifak mümkün ama teşkilat anlamında MHP bundan olumsuz etkilenir. Zaten MHP içinde aynı şeyler isteyip farklı yöntemler kullanmak isteyenler var.

AKP’nin meclis başkanı olarak Meral Akşener’i önermesi ve buna Devlet Bahçeli’nin karşı çıkması, Bahçeli’nin olup bitenin farkında olduğunu gösteriyor. Bahçeli’nin liderliği test edilecek ve o da bunun farkında.

AKP’nin Deniz Baykal’la görüşmesi

Orada da aynı şey oluyor, AKP aynı taktiği uyguluyor, CHP içindeki dengelerle oynuyor. Tabi CHP’de bu ne kadar işe yarar acaba, zira Baykal CHP’de çok muteber bir isim değil artık.


AKP’nin kendini yenileme ihtimali

AKP tabanı canlı ve pragmatik bir taban; elbette farklı bir yöne gidebilir. Ancak AKP’nin şöyle bir engeli var, Davutoğlu başbakan olarak neredeyse tek başına çünkü aday listeleri Tayyip Erdoğan’a sadakat ölçüsüne göre yapıldı. Yani Davutoğlu, Erdoğan’ın listesiyle hükümeti yönetmeye çalışacak ve bu çok zor bir iş. Bu iki başlılık partiyi parçalayabilir bile.

AKP bu seçimden sonra demokratik tartışmaya açık bir parti olacak mı? AKP denilen siyasal koalisyonu oluşturan kesimler kendi itibarlarından şüphe etmeye başladılar – bir iş bile usulüne göre olmaz mı? İşi usulüne uydurma durumları olunca çok ciddi kazalar oluyor. İş cinayetlerine günde en az 5 kişi ölüyor. Devlet usulüne uygun davranmayı reddettiği için günde 5 eve ateş düşüyor. Çevreye verilen hasardan, mesleki hastalıklardan filan bahsetmiyorum bile. Bu Mercedes arabaların içinden görülebilecek bir şey değil.

Bir de Soma’ya gideceksiniz ve danışmanınız sokakta işçi tekmeleyecek. Dindar insan bundan utanır, ve utanmakla kalmaz, düşünür, bu yaşamdan sonrası da var, ben neye onay veriyorum? Yusuf Yerkel’in içinde olduğu fotoğrafı düşünebiliyor musunuz? AKP toplumdan koptu; müthiş tehditkar bir dil kullanıyor. İnanılmaz aşağılayıcı bir tehdit dili kullanıyor – AKP’nin ben olmazsam siyasal istikrar bozulur, ekonomik istikrar bozulur demesiyle 28 Şubat generallerinin biz olmazsak Türkiye İran olur, şeriat gelir demeleri arasında ne fark var? Siz topluma çocuk muamelesi yapıyorsunuz. Seçmen, çocuk muamelesini kabul etmediğini gösterdi; ekonomik kriz olacaksa olsun, ahlak istiyoruz dedi.

Yine de AKP’nin yüzde 40 kadar destek alması?

O yüzde 40 AKP’yi sorumlu tuttu ve yaptığı pisliği temizlemesini istedi. AKP buradan temiz bir şekilde çıkarsa ne ala. Bu yüzde 40 ona temizlenme şansı veriyor ve buna hiçbir itirazım yok. Ama buradan telaş ve şiddetle çıkmaya kalkarsa kendini de bitirir. Düşünün, mutlak ekonomik kriz tehdidine rağmen, bir seçmen kitlesi her şey para pul değil dedi ve dünyalığından vazgeçti…

HDP’nin yüzde 13 oy alması…

Bu başarının arkasında Gezi’nin etkisi olduğunu düşünüyorum çünkü Gezi farklı kesimleri bir araya getirdi. Kürt seçmen HDP’nin kapsayıcı dili içermesine itiraz etmedi ve bu olağanüstü güzel. HPD yeni bir alan, Gezi yeni bir dil yarattı; bu alan ve dil birbirlerini çok güzel tamamladılar. HDP toplumun dışlanmış, ezilmiş ve şiddete uğramış tüm kesimlerinin taleplerinin dile getirilmesi için kapılarını açtı. Bu, Türkiye siyasetine vicdanı geri getirdi.

Söyleşimizin İngilizcesi burada.



21 Haziran 2015 Pazar

Çözüm sürecinin filmi MHP ile nasıl olur?


Seçimin ertesi günü, 8 Haziran’da seçim sonuçlarını değerlendiren Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın söylediklerini hatırlayalım: "HDP bundan sonra çözüm sürecinin ancak filmini yapar."

Akdoğan hem bu sözleriyle hem de seçimden önce HDP barajın altında kalırsa “süper olur” diyerek, AKP’nin ne kadar çözümden yana olduğunu göstermişti.

Seçimin ertesinde hiçbir parti hükümeti kuracak çoğunluğu elde edemeyince haliyle koalisyon ihtimalleri konuşuluyor. Recep Tayyip Erdoğan önce CHP eski lideri Deniz Baykal’la görüşerek herkesi şaşırttı. Şimdi de MHP ile bir koalisyon ihtimali gündemde hatta Ankara kulislerinde bir AKP-MHP koalisyonu senaryosu ağırlık kazanıyor.




Bu haftaki konuğum, siyaset bilimci ve hukukçu İştar Gözaydın, bir AKP-MHP koalisyonunun zor olacağını, olsa da ömrünün kısa olacağını söyledi:

“MHP’nin kırmızı çizgilerinde çözüm sürecini rafa kaldırmak hatta rafa değil tamamen kaldırma tavrı var ve çok problemli bir yaklaşım. Türkiye’de Kürt meselesi halledilmeden başka hiçbir sorun hallolamayacaktır. Türkiye toplumu için, insanların gündelik yaşamını sürdürebilmesi, Türkiye’nin ekonomik yapısı sağlam bir hukuk devleti olması için bu son derece önemli. Ancak o sayede refah sağlanabilir, ancak o sayede ekonomik darboğaz aşılabilir. MHP ile koalisyon problemli olur; koalisyon kurulur ancak ömrü olmaz çünkü toplumsal barış sağlanmadıkça koalisyon başarılı olmaz.”
Gözaydın’ın herhangi bir koalisyon hükümetine verdiği ömür çok uzun değil; 45 gün ile 2 sene arasında mutlaka bir erken seçime gidileceğini düşünüyor.

Söyleşimizden bazı satır başları:

“HDP’nin barajı geçmesi Türkiye demokrasisi, parlamentoda temsiliyet açısından son derece önemliydi. Daha bıçak sırtında bir sonuç olabilir diye düşünüyordum ama yüzde 13 beklediğimden çok daha. CHP’nin yüzde 27-28 bandında olabileceğini düşünüyordum ancak yüzde 25 de mantıklı çünkü CHP seçmeninden HDP’ye bir akış olduğunu tahmin ediyorum. HDP seçmeni olmayacağını düşündüğünüz pek çok kişi, HDP’nin barajı geçmesi ve temsil edilmesi için oy verdi. En azından kendi çevremde, HDP’ye oy vermeyecek seçmenin verdiğini gördüm.

“Selahattin Demirtaş’ın çok samimi ve hitab eden, son derece karizmatik bir lider olduğu aşikar. Zaten cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı oy da bunun işaretiydi. İzlediği siyaset etkili oldu yani etnik kimliği temsil eden bir bölge partisi olmaktan çıkıp daha geniş bir kitleye açılması ve buna uygun adaylar belirleyip söylemler üretmesi, her türlü ayrımcılığa karşı hassasiyet göstermesiyle başarılı oldu.

“Çok problemli bir seçim sürecinden geçtik; türlü provokasyonlar yapıldı ve Selahattin Demirtaş bunların hiçbirine pirim vermeyerek doğru bir siyaset izledi; insanları sağduyu ve sükunete çağırdı – 
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da bu bakımdan iyi bir performans gösterdi.”

CHP’nin oy kaybı anlaşılır

“CHP yeni bir yapıya evrilmeye çalışıyor. Ulusalcı kanadını bir ölçüde tasfiye etmeyi başardı. Seçim kampanyasında ekonomi üzerinden bir söylem kurdu. Daha sosyal demokrat imaj veren bir tercihte bulundu; bunun içinin dolup dolmayacağını zaman gösterecek. Tabi bunun sonucunda bir grup seçmeni de hayal kırıklığına uğradı. Bu şekilde giderse bir sonraki seçimde ciddi kazanımları olacağını düşünüyorum.

“MHP seçimde başarılı oldu ve bunu da fazla gayret göstermeden, AKP’den kaçan oyları alarak yaptı. Kutuplaştırıcı bir söylemden MHP liderleri de kaçındı ve bunun için onları da takdir etmek gerekir.

“AKP’ye hiç oy vermedim ancak 2002’den bu yana yaptığı bazı şeyleri – insan hakları, din özgürlüğü, asker-sivil ilişkileri alanında -- takdir ettim ve destek verdim. Bu hemen hemen 2011’e kadar devam etti. Ne yazık ki Türkiye siyasetinde bir gelenek var; bir parti belirli bir çoğunluğu temsil ettiğini düşündüğü andan itibaren mutlak doğruyu temsil ettiğini de düşünüyor. Bu büyük bir yanılgı ancak bu geniş bir seçmen kitlesi tarafından da onaylanıyor. Bununla beraber biz ve diğerleri gibi bir kutuplaşmaya gidildi. Özellikle Gezi sürecinden itibaren AKP kendisinden başka düşünen hiçbir yapıya tolerans göstermeme, düşman belirleme ve onun üzerinden siyaset yapma yöntemi izledi, ayrıca yolsuzluklarla beraber iktidarı çok problemli hale geldi. Bir de Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına geçip Ahmet Davutoğlu’nun başbakan olması AKP’ye desteği azaltmada rol oynadı.

“Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak kendi partisinin lideriymiş gibi davranması hukuk dışı bir davranıştı ve cumhurbaşkanı olarak tarafsız olması gerekiyordu ancak böyle davranarak AKP seçmenini bir arada tutmayı da bir ölçüde başardı.”



Yeni meclis AKP’nin yanlışlarını düzeltebilmeli

“Hukukun ciddi şekilde ihlal edildiği bir dönem geçirdik. Yargıda yeniden yapılandırmalar çok sorunlu. Siyaset biliminde öğrencilere ilk öğrettiğimiz yasama, yürütme, yargı erklerinin birbirinden ayrı ve eşit ama birbirlerini denetleyebilir olduğudur. Aralarındaki eşitliğe rağmen yargı bu erkler arasında her zaman üstte gelendir çünkü diğer erkler üzerinde yargılamaya sahip olabilmesi gerekir. Bu sistemler bakımından Türkiye’de işin şirazesi iyice kaydı.

“Hukukun ciddi şekilde ihlal edilmesi, yolsuzlukların ve hukuksuzlukların araştırılmaması, üstünün örtülmeye çalışılması ve aklanmaya çalışılması AKP içinde çatışmalara neden oldu. Bunlar bir partinin yıpranma nedenidir. AKP’nin gelecek seçimlerde fazla varlık gösteremeyeceğini düşünüyorum. Bir tür ANAP sendromu diyebileceğimiz, ANAP’ın Turgut Özal’dan sonra yaşadıklarının benzeri bir süreç yaşanabilir.

“Ciddi bir hukuki yıpranmadan söz ediyoruz. Partiler bir araya gelerek kuracakları bir yapıyla hukuksuzluk ve yolsuzlukları araştırabilir. Yargı sisteminde bulunan Sulh Ceza Hakimlikleri’nin ortadan kaldırılması, hak ihlallerinin önce tespit edilmesi sonra tazmini için çalışılması gibi pek çok yapılması gereken var. Bir anayasa çalışması ile özgürlükler düzenlenebilir ve hakların siyasi iktidar tarafından bahşetme eylemiyle değil de hak olarak verilmesi sağlanabilir. Üniter devlet yine tercih edilebilir, federasyon şart değil ancak yönetimde bu kadar merkezileşmeden uzaklaşmak gerek.

“Dünya artık değişti. Her ses ve renk kendini gösterebilmeli ancak bu uyum içinde yapılmalı.”

İştar Gözaydın’la İngilizce söyleşimiz burada.


9 Haziran 2015 Salı

Siyasilere yalan makinası



7 Haziran 2015 gününü not edelim. Seçmen, kullandığı oylarla alkışlanacak bir düzeltme yaptı ve 8 Haziran sabahı azımsanamayacak kadar çok kişinin daha mutlu ve umutlu bir sabaha uyanmasını sağladı.

Geçen haftaki söyleşimde, seçim sonuçlarını en iyi tahmin eden kamuoyu araştırma şirketlerinden biri olan MetroPOLL’ün sahibi Özer Sencar, AK Parti hükümetinin sosyolojik ömrünü artık tamamladığını vurgulamış, ana muhalefet CHP ve Halkların Demokratik Partisi-HDP’nin en büyük değişim ve dönüşümü yaşadığını ve ilk defa olarak AK Parti’nin ne kadar kazanacağını değil de ne kadar kaybedeceğini konuştuğumuzu söylemişti. Konuştuklarımız doğru çıktı. Dilerseniz o söyleşiye buradan bir daha göz atın…

Aslında sadece bu iki parti değil, Türkiye büyük bir değişim ve dönüşüm yaşıyor; artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Pazartesi günü Bakırköy’de HDP destekçilerinin yaptığı kutlamalarda ülkenin pek çok rengi nasıl da çeşit çeşit bayraklarda dalgalanıyordu. Tek tip ve/ya çoğunlukçu toplum yaratma hevesinin karşısında çoğulcu toplumun göstergeleriydi bunlar.

Ancak bu kadar rengi ve daha fazlasını bir arada taşıyıp yaşatabilmek asıl olarak bundan sonra liderlerin siyasi olarak kırmızı çizgi diye bildiğimiz olmazsa olmazlardan ne kadar uzaklaşabileceğine ve ne kadar uzlaşabileceğine bağlı. Kamuoyu araştırmaları, seçmenin siyasi parti liderlerinden uzlaşma beklediğini gösteriyor.

Son 10-15 yılda Türkiye’yi sosyolog olarak gözlemlemek herhalde müthiş bir deneyim olsa gerek.

Belli ki seçmen daha bilinçli, bilgiye dayalı olarak oy kullanıyor ve oyuna sahip çıkıyor. Bu süreçte onu destekleyen sivil toplum kuruluşları da alkışı hak ediyor. Bunlardan bir tanesi Oy ve Ötesi; geçtiğimiz haftalarda nasıl çalıştıklarını detaylarıyla burada konuşmuş, sorumluluk sahibi her yurttaşı katkı vermeye çağırmıştık.

Bu hafta ise konuğum, siyasileri adeta yalan makinasına sokan, onları söyledikleriyle sınayan bir başka sivil toplum kuruluşunun, Ortak Gelecek İçin Diyalog Derneği'nin, editörlerinden Bengi Cengiz.



Dernek kamuoyunda Doğruluk Payı adında, siyasilerin demeçlerini doğruluk testine tabi tutan göstergesiyle tanınıyor. Yapılan analiz sonucu 1 ile 10 arası ölçüme tabi tutulan demeçlerden 8’in üstünde puan alanlar, doğruluk payı yüksek olarak değerlendiriliyor.

Diğer bir deyişle siyasiler yalan makinasına koyulup sözlerinin doğru olup olmadığı ortaya çıkartılıyor. 

Dernek editörleri toplumsal tartışmada yeri olan, verilerle doğrulanabilir demeçleri seçiyor. Editörlerin son bir yılın analizlerinde ele aldıkları siyasi demeçler, neredeyse meclisteki sandalye dağılımı ile orantılı.

Derneğin 2015 seçim özel raporunda hangi siyasi parti mensubunun demeci ne derece doğru görmek mümkün. 20 Haziran 2014’den beri 159 siyasetçinin 408 demeci incelenmiş ve ortalama doğruluk payı 10 üzerinden 5,7 çıkmış.

Tek tek siyasi partilere bakınca bazı çarpıcı sonuçları Cengiz’in sözleriyle şöyle özetlemek mümkün:

  • Seçim kampanyaları sürecinde en doğruya yakın demeçler HDP’li vekillerden oldu. Bu demeçler ortalama olarak 10 üzerinden 7,11 aldı.
  • Bu süreçte doğruya en uzak demeçlerse AK Partili vekillerce yapıldı. Bu demeçler 10 üzerinden ancak 4,97 puan alabildi.
  • CHP’li siyasetçilerin demeçleri ise 6,49 puanla kayda değer oranda doğru bulundu.
  • MHP’li siyasetçilerin demeçleri 10 üzerinden 5,94’le kısmen doğru oldu.

Cengiz ayrıca AK Parti’nin 2011 seçim beyannamesindeki vaatleri de incelediklerini ve 41 vaatten yüzde 30’unun gerçekleşmediğini ortaya çıkardıklarını, gerçekleşen vaat sayısının oldukça az olduğunu söylüyor.

Dernek analizlerin çoğunu milletvekillerine ulaştırıyor. Cengiz, siyasiler arasında analizleri eleştiri değil de suçlama olarak görenlerin de olduğunu belirtiyor ve amaçları konusunda şunları söylüyor:

“Analizlerimiz yaparken neye dayandığımız konusunda kaynak göstermemiz ve tarafsızlık yaklaşımımız analizleri güvenilir kılıyor. … Türkiye’de siyasetin yapılış şeklinde biraz da olsa fark yaratmak; siyasetçilerin demeç verirken ‘bunları inceleyen birileri var, belki daha dikkatli olmalıyım’ diyebilmelerini istiyoruz. Seçmenlerin de siyasi tercihlerini yaparken artık daha farklı kıstaslara bakabilmelerini istiyoruz. Son olarak da siyasi söylemin, tamamen tarafgirlik değil de kanıtlanabilir veriler üzerinden yürümesini istiyoruz.”



Doğruluk Payı göstergesi elbette seçimden sonra da işlemeye devam ediyor ve siyasi liderlerin yaptıkları açıklamaları teste hazır bekliyor. İlk testlerden birine Başbakan Ahmet Davutoğlu tabi oluyor.

7 Haziran gecesi AK Parti Genel Merkezi balkonunda konuşan Davutoğlu, yaptığı seçim değerlendirmesinde partisinin seçimin mağlubu değil Türkiye’nin 6 bölgesinde birinci olduğunu söylemişti. Sizce bu iddia doğru muydu?

Sonucu merak ediyorsanız, burada.

Peki, seçimin neredeyse en çok konuşulan ismi olan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın doğruluk payı ortalaması ne durumda?

İlgili analizler için tıklayın.

Doğruluk Payı, Ortak Gelecek İçin Diyalog Derneği'nin projelerinden sadece biri. Esinlendiği kurum, Amerika'dan PolitiFact. 2008 Amerikan başkanlık seçimi kampanyaları sürecinde yaptığı doğruluk analizleriyle Pulitzer Ödülü'nü almış olan Florida'nın en büyük gazetesi Tampa Bay Times'a bağlı PolitiFact, 2007'de gazeteciler tarafından kuruldu; 2009'dan beri "yılın yalanı" nı da seçiyor. 

Cengiz, yaptıklarının bir gazetecilik faaliyeti olduğunu ve çeşitli nedenlerle bu araştırma ve analizleri yapamayan gazeteciler için de kaynak olmayı hedeflediklerini sözlerine ekledi.

Bengi Cengiz’le İngilizce söyleşimiz burada.

Oy kullandığınız sandıktan ne çıktı?

Bunu öğrenmek için harika bir site var. Oy kullandığınız il, ilçe ve sandık numarasını yazıyorsunuz ve sandığınızda hangi partiye ya da bağımsız adaya kaç oy verilmiş görebiliyorsunuz. Gitmek için tıklayın.


1 Haziran 2015 Pazartesi

Sosyolojik ömrünü tamamlayan parti hangisi, tahmin eden?



Bu haftaki konuğumun öngörüsüyle ilgili konuyu başlığa çektim. Sizce hangi parti sosyolojik ömrünü tamamladı? Bu seçimde psikolojik üstünlük hangi partide? Hangi partiler en büyük değişim ve dönüşümü yaşıyor? İlk defa olarak hangi partinin seçimde ne kadar daha kazanacağını değil de ne kadar kaybedeceğini konuşuyoruz? Kürt oyları HDP’nin barajı geçmesine yetiyor mu?
Yanıt olarak, AK Parti ya da AKP diyenler?

Konuğum Özer Sencar, METROPoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi'nin kurucusu ve sahibi. Seçim öngörülerinin tutmasıyla tanınıyor. Bu defaki buluşmamızda hem Mayıs ayı başındaki hem de ondan sonraki anket sonuçlarını daha da önceki sonuçlarla beraber irdeledik. 



Sencar’ın çözümlemelerinden başlıklar şöyle:

“AK Parti, CHP ve HDP’nin söylemlerinin aksini ispat etmekle, onları suçlamakla meşgul. Siyasi iletişimde takip edilen olmak daima avantajlıdır. Bu seçimde psikolojik üstünlük CHP ve HDP’de. MHP’yi nötr olarak görebiliriz, yani AK Parti’nin MHP’nin söylemlerini eleştirmek gibi bir kaygısı yok.

“AK Parti’nin kurmayları partinin oy kaybettiğini biliyorlar, sonra bunu kabullenip söylemeye başladılar. Bu AK Parti’nin tek başına iktidarı kaybetmesine giden bir süreç haline dönüştü. Bizim Eylül 2014’den bu yana yaptığımız araştırmalarda, AK Parti’nin o zaman yüzde 50 olan oyları bu yılın Mart ayında yüzde 41,7’ye indi – yani 6-7 aylık bir süreçte 8 puanlık bir düşüş yaşadı AK Parti. Daha sonra, Mart’tan sonraki günlerde Selahattin Demirtaş’ın birkaç konuşmasında Diyanet, Kâbe ve Kudüs hakkında yanlış cümle kullandığı şeklinde kamuoyuna açıklanan birkaç sözü var. Tayyip Bey bunları çok iyi kullandı ve bir miktar oyunu hem HDP’den hem de MHP’deki dindar muhafazakârlardan geri çekmeyi başardı. Nitekim Nisan ve Mayıs ayında yüzde 41,7’den 42,5 ve 42,8’e yükseldi AK Parti’nin oyu.

“Ancak son ölçümlerimizde bu tekrar 41,5’a indi. Bundan sonra AK Parti oylarının tekrar yükselişe geçeceği kanaatinde değilim; tabi muhalefet sözcülerinin söylem ve davranış hataları olmazsa bir değişim olacağını düşünmüyorum. AK Parti oyları 41’e inerse bu sürpriz olmaz, ancak 40 ya da 41’in altına inerse veya 43 üzerine çıkarsa sürpriz olur. Bizim bulgularımız şu an AK Parti’nin oyunun yüzde 41,5 civarında olduğu.

“AK Parti bana göre sosyolojik ömrünü tamamladığı. Yani Tayyip Erdoğan’ın şahsında bir partiye dönüşen AK Parti, Tayyip Erdoğan’ın kişisel imajının yıpranmasıyla birlikte AK Parti de yıprandı. Eğer önümüzdeki dönemde tek başına iktidar olmazsa Türkiye ekonomik ve siyasal alanda bir karmaşa yaşayacak ve AK Parti kendi içinden yeniden bir doğum yapabilir veya başka şeyler olabilir. Nasıl olur bilemiyorum ama bu böyle gidemez. Sonuç olarak söyleyeceğim AK Parti oy kaybeden bir partidir.



“İlk defa AK Parti’nin hangi seviyede mağlubiyet alacağını konuşur hale geldik. Tek başına iktidar olabilecek mi olamayacak mı diye konuşuyoruz. Bu AK Parti’nin ilk defa yaşadığı bir durumdur.

“CHP ve HDP bu seçimde en büyük değişimi yaşayan, demokratikleşen ve Türkiyelileşen iki parti oldular. CHP açısından bakarsak, Kemal Kılıçdaroğlu döneminde CHP, bilgiye olan ihtiyacını hissetti ve bunu karşılamaya çalışıyor. Ayrıca belirli bir etnik ya da inanç grubunun partisi olma görüntüsünü bütün gücüyle terk etmeye çalışıyor – laiklik, Atatürk ya da başörtüsünden söz etmiyorlar; ekonomik unsurlar, demokrasi ve insan haklarından söz ediyorlar. Bu CHP’nin Bülent Ecevit’ten bu yana yaşadığı en büyük değişimdir. Ulusalcı oyların gitmesini kabullendiler.

“Ancak CHP’nin şöyle bir açmazı var. Siyasette büyük bir dönüşüm yaşadığı ve demokrasiyi ön plana çıkardığı halde fazla oy kazanamıyor. Peki, niye oyları yüzde 30 ve üzerine çıkamıyor? Şu anda siyasal ortamda iki kitle var oy veren: Biri AK Parti havuzu diğeri de daha önce seçimlere katılmayan ilgisiz grup. AK Parti icraatlarından şikâyetçi olan ve AK Parti’yi terk eden seçmenler milliyetçi, muhafazakâr kesim ve onlar da direk MHP’ye gidiyorlar.

“AK Parti seçmenlerinden Kürt olanların ise AK Parti ile dertleri yok, anlaşıyorlar. Ancak onları etkileyen HDP’nin aldığı radikal karar – seçime bağımsız değil de parti olarak girme kararı. Kürt olan kişiler ne kadar asimile de olsalar, ekonomiyle bütünleşseler de Kürt kimliğini terk edemezler ve istiyorlar ki HDP barajı aşsın. Biliyorlar ki HDP parlamentoda olmazsa Kürtler siyasetin dışında kalacaklar ve daha da tehlikelisi, Kürtler yüzde 10 barajı gibi yasal bir engelle siyasetin dışında bırakılırsa, PKK sempatizanı olan radikal genç Kürtleri hiç kimse sokaklarda kontrol edemez.

Diyarbakır: Kürt gençleri tutamayız

HDP yüzde 10 barajı yüzünden parlamentoya giremezse Kürt gençleri kimse tutamaz konusunu Diyarbakır’da konuştuğum pek çok kişiden de duymuştum. Geçen haftaki söyleşi bloğumda Tahir Elçi ile mülakatımda da belirttim. Özer Sencar, 6-7 Ekim olaylarında hükümetin Abdullah Öcalan’dan rica etmesi sonucu Öcalan’ın olaylara müdahale edip durdurduğunu ancak bu defa gençleri Öcalan’ın da tutamayacağını söyledi:

“İstanbul’dan Adana’ya kadar sahil kesimlerinde, ekonomik hayatın aktif olduğu yerlerde yaşayan Kürtler böyle bir anarşik ortamda kendilerinin de zarar göreceğini biliyorlar. Dolayısıyla, AK Parti’deki dindar Kürtler’den biz şimdiden 3 puanın gittiği kanaatindeyiz. Ancak AK Parti’den HDP’ye giden bu 3 puan HDP’yi barajın üstüne çıkarmaya yetmez ve daha fazla Kürt oyu da AK Parti’den HDP’ye gelmiyor.

“2011 genel seçimine göre HDP Güneydoğu’da yüzde 34 oy artışı sağlamış durumda; bu artış yerel seçime göre yüzde 31 ancak cumhurbaşkanlığı seçimine göre artış yüzde 5 civarında. Yani AK Parti’den kopup HDP’ye gelen kitle çok fazla değil. Bunun bildiğimiz bilmediğimiz pek çok sebebi p-olabilir – çıkar, dindarlık, vs."

HDP’nin Kürtler dışındaki seçmenden oya ihtiyacı var

Dolayısıyla HDP’nin barajı aşacak hale gelebilmesi için Kürtler dışında bir seçmen kitlesinden de oy alma zorunluluğu var. Sencar: 

"Bunlar da genellikle stratejik oy verme becerisi olan yani iktidara muhalif olan, Tayyip Erdoğan’a karşı olan, Tayyip Erdoğan’ın başkan olmasına karşı olan soldaki insanlar. 1-1,5 puan gibi bir kitleden söz ediyoruz. Halkın arasında göremezsiniz bunu.  Eğitimliler arasında bile bunu görmüyorum.”

Özer Sencar’ın anlattıklarına göre sonuç olarak durum şöyle:

-          AK Parti yüzde 41-42 oy alabilir.

-          CHP’nin, AK Parti’den oy alamadığı sürece oyunu ciddi miktarda arttırma şansı yok. Yüzde 27-28 CHP için iyi bir sonuç olur.

-          HDP’nin de yüzde 13-14’leri görmesi büyük bir sürpriz olur. HDP şu anda baraj limitleri içinde. O yüzden HDP’nin güvenli bir sınıra ulaşması gerek.

-          MHP, AK Parti’den önce yüzde 5 aldı ancak hepsini tutamadı. Bir ara oyları 17,8’e kadar yükseldi ancak bugün yüzde 16,5 civarında.

-          Sandıklar açıldıktan sonra olacaklar oylara nasıl etki yapar bilinmiyor. Halkın yüzde 44’ü, AK Parti seçmeninin yüzde 15’i, Kürtlerin yüzde 70’i seçimlerde hile yapılacağı kanaatinde.

Özer Sencar’ın son sözleri özetle:

“Bu seçimde öne çıkan CHP ve HDP’dir. İkisi de Türkiye partisi olmak için çaba gösteriyor. İkisi de gelecek için umut vadeden partiler. CHP Türkiye partisi değil miydi derseniz, Türkiye’nin 40 ilinde milletvekili çıkaramayan bir partiye Türkiye partisi diyebilir miyiz? HDP de 40 yıldır sürdürdüğü silahlı mücadelenin sonuç vermeyeceğini gördü. 30 yılda 40 bin kişi öldü. Sadece silah bırakmaz yetmez, Kürt kimliğinin partisi olarak Türkiye’de ulaşacağınız yer sadece yüzde 15. HDP ancak Kürt siyasi hareketinin Türkiyelileşmesiyle ve demokratik taleplerle bir parti olarak başarılı olacağını gördü, değişimi başlattı ve başarı ile sürdürüyorlar. Bu hedefi gerçekleştirebilmeleri için barajı aşmaları zorunludur. Aksi takdirde PKK etkisindeki Kürt gençliğini Öcalan’ın da kontrol edebileceğini zannetmiyorum. Bu durumda seçimden sonra Türkiye’de göreceğimiz renk kırmızı olur.

“HDP barajı aşarsa bu AKP’ye darbe haline dönüşecek olacak çünkü bazı insanlar sadece HDP barajı aşsın diye ona gidiyorlar. Bu seçimde baraj büyük ihtimalle AK Parti’yi vuracak; zaten barajı kaldırmamaları, internet yasası ile ifade özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar ve İç Güvenlik Yasası bu İslamcı ekibin demokrasi diye bir derdinin olmadığını gösteriyor.”


Ayrıca Sencar ekliyor, seçilme ihtimali pek olmayan bağımsızlara giden oylardan en fazla istifade edecek olan AK Parti olacak zira bağımsızlara giden oylar seçilmedikleri takdirde en fazla oyu olan parti başta olmak üzere sırayla diğerlerine dağılıyor.

Özer Sencar ile son söyleşimizin İngilizcesi

Daha önceki söyleşilerimizden: