Şeffaflık Derneği Türkiye Direktörü Oya Özarslan’la bu ilk
söyleşimiz değil. Son yıllarda genellikle her yıl bir araya gelip durum
değerlendirmesi yaptık, derneğin kampanyalarını konuştuk. Bu defa da G20 zirvesi
öncesi konuştuk.
G20 liderler zirvesi öyle bir zamana denk geldi ki, 1 Kasım
seçimi sonrası AK Parti’nin iktidarını sağlamlaştırdığı ve beklentilerin arttığı
bir dönem. Öte yandan bu iktidar sağlamlaştırma hızla diktatörlüğe mi evrilecek
sorusu. Seçim ertesi ilk icraatlerden biri hükümetin kendisine muhalif saydığı yayın
organlarının mensuplarını akredite etmeyerek G20’ye almamak oldu. Hatta G20’nin
başladığı tarihten birkaç gün önce de muhalif sayılan kanalların TÜRKSAT’tan
fişleri çekildi.
Özarslan’ın söyleşimizde yolsuzluğun yaygın olduğu ülkelerde
görülen uygulamaları anlatırken söyledikleri, 17-25 Aralık dosyasının kapatılma
sürecini ve sonrasını tarif eder gibiydi:
“Yolsuzluğun yaygın olduğu yerlerde genelde aynı şeyler
oluyor, önce soruşturma dosyaları üzerine gizlilik kararı getiriliyor, bunu
medya yasakları takip ediyor, sonra da cezasızlık geliyor.”
Dünya ticaretinin yüzde 80’ini elinde bulunduran G20, 19
ülke, artı AB’den oluşuyor. 20 devlet birden her yıl sözler veriyorlar ama uygulanması
için vatandaşların ve sivil toplumun takibi gerek. Sivil toplumun en önemli
taleplerinden biri yolsuzluğa karşı savaş açılması.
Aynı zamanda Sivil Toplum 20 (C20) Yolsuzlukla Mücadele Çalışma
Grubu’nda olan Özarslan’la söyleşimizden bazı satır başları:
“G20’den ana taleplerimiz, paravan şirketlerle ilgili
uygulamaların hayata geçmesi, ihale sistemlerinin tamamen şeffaf ve bağımsız
denetimlere açık hale getirilmesi ve açık veri konusunda harekete geçilip, anahtar
verilerin yayınlanması.
“Bazı iş sahipleri vergi kaçırmak amacıyla bazı adalarda
şirket kuruyor, peşine düşünce o şirkette muhatap olacak birini bulamıyorsunuz.
Bazı diktatörlerin bu tür şirketleri var ve kamudan çaldıkları paranın peşine
düştüğünüzde karşınızda kimse yok. Geçen yılki G20’de bu konudaki kaygılarımız
resmen tanındı ancak bu konuda somut bir adım atılmadı. Britanya ve AB’de bu
yönde gelişmeler olması umut verici.
“Türkiye’de ise böyle bir gelişme yok. TMSF tarafından geçmişte
el koyulan bazı şirketlerin arkasında da paravan şirketler olduğunu duymuştuk.
“Türkiye’nin yolsuzluklarla mücadele konusunda ilerleme
kaydetmesini anlamanın tek yolu bu doğrultuda reformlar yapıp yapmadığı. Peki
yapıyor mu? Hayır, uzun bir süredir yapmıyor. Cumhurbaşkanının eleştirisinden
sonra meclisteki şeffaflık paketi kayıplara karıştı. Ancak bu paketteki bazı
maddeler AK Parti’nin seçim bildirgesindeydi. Bunun takipçisi olacağız.
“Kamu görevlilerinin mal varlıklarını açıklamaları için
kampanyamız devam ediyor. Bunu zorunlu kılan bir kanun olmadığı için kimse
kendini bildirme zorunluluğu altında hissetmiyor. 550 milletvekilinden sadece
35’i bildirimde bulundu ve bunların çoğu HDP’den ve CHP’dendi. AK Parti’den
kimseye ulaşamadık. Aslında kamu görevlilerinin mal beyanı yapması için bir
kanun var ama bu bildirimle kamuya açık değil. Hâlbuki dünyanın pek çok
ülkesinde bu konuda açıklık var.
“Türkiye’de yolsuzluğun cezası yok. Böyle olunca toplumda
oluşan izlenim yolsuzluk yapanın yanına kalacağı. Türkiye, G20 içinde
yolsuzlukla mücadelede ortalamanın altında, açık veri konusunda ise sondan
dördüncü.
“Gazeteciler haber yaptıkları için mahkemelere çıkıyor.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin açıkladığına göre 2014 yılında yolsuzluk
konusunda haber yapan 120 gazeteciye karşı dava açılmış ve bazıları hapiste. Bu
yılki rakamı bilmiyorum ama bu durum kabul edilemez. Özgür medya yoksa
yolsuzlukla mücadele diye bir şeyden söz edemeyiz.”
Söyleşimizin İngilizcesi burada
Önceki söyleşilerimiz:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder