2 Mart 2015 Pazartesi

Yeni güvenlik mi yoksa güvensizlik yasası mı? Evlenmeden önce bakire miydin sorusu bile gelebilir...

Burada kadınlara pozitif ayrımcılık olacağından daha önce söz etmiş miydim? Etmedim galiba ama şimdi ediyorum. Aslında nerede bir gündem konusu var, önce o konuda konuşacak kadın bulmaya çalışırım. Bu defa da öyle oldu. Ne zamandır gündemde kalan ve kalmaya devam edecek olan iç güvenlik paketiyle ilgili olarak, tasarıyı detaylı olarak inceleyip eleştiren Kadın Koalisyonu kurucu üyelerinden İlknur Üstün’le konuştum. İngilizce gazetede başlığım da şu oldu:


"İç Güvenlik Paketi" olarak bilinen 132 maddelik Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin yasa tasarısı oylaması mecliste devam ediyor. Bu tasarı yasalaştığı takdirde ne tür uygulamalar bekleyebiliriz? İlknur Üstün bazen kendisinin de tanık olduğu somut örneklerle anlattı ve dedi ki, bu tasarı yasalaşınca, hiç kimseye hiçbir konuda kokmam bulaşmam diyenler bile etkilenecek ancak en çok toplumun dezavantajlı kesimleri, yani kadınlar, çocuklar ve LGBT bireyler saldırıya açık olacak:

“Tasarının bütününe baktığınız zaman yasalaştığı takdirde, anayasa ve uluslararası sözleşmelerle tanınmış bütün güvenceleri kaldırıyor. Her türlü muhalif sesi, sözü, itirazı ve eleştiriyi, dolayısıyla farklılıkları da ortadan kaldıracak bir düzene geçişi ifade ediyor. Koalisyonun açıklamasında da söylediğimiz gibi tüm totaliter rejimlerin hedefi tek lider, tek parti, tek ideolojiye dayanarak her türlü farklılığı baskı altına almak ve kendi ideolojik cennetini yaratmaktır. Geçmiş fiili uygulamalardan bir tecrübemiz var ve bu nedenle neye mal olacağını görebiliyoruz.

“Yargının yürütmeye devri gibi düzenlemeler içermesi ya da insanların özgürlük alanlarına müdahaleyi yürütmenin atadığı organlara devretmesi, gerçekten insanın kendini güvence altında hissedebileceği zeminden soyutlanması anlamına geliyor…

Yargısız infazlar geri gelebilir…

“Güvenlik yasası herkesin hayatını etkileyecek ancak özellikle de eşitsiz konumdakilerin hayatını yok etmeye yönelik bir tehdit oluşturuyor yani kadınlar, çocuklar ve LGBT bireyler bunda başı çekiyor.
“Demir bilyeden sapana ve uçucu yanıcı maddelere kadar, bu aletlerin silah konumunda değerlendirilmesi ile polise öldürme yetkisi veriliyor, bu da yargısız infazlara yol açabilecek demektir. Önleyici gözaltı ile suç daha ortaya çıkmadan polise müdahale yetkisi tanındığı için yazılı izin olmadan üstünüz, aracınız, eviniz aranabilir, alıkonulabilirsiniz ve buna istinaden soruşturmaya tabi tutulabilirsiniz. “Kimse kendini daha güvende hissetme durumunda değil... 

"Birkaç örnek vereyim; polise tanınan önleyici gözaltı yetkisini ele alalım. Tam olarak eklenen şey ‘fuhuş ve yasa dışı toplantı gösteri yürüyüşü.’ Daha çok yakın zamanda, o zamanki başbakanın da söylemiyle ‘kızlı erkekli oturuyorlar” diye, pek çok öğrenci evi basıldı, ihbar edildi… Bu gençler hedef gösterildi. Bu sadece gençleri değil yalnız yaşayan kadınları ve resmi nikah dışında beraberliği olan kadınları da etkiledi. Çünkü her şey kanaate kalıyor. Eğer fuhuş olarak değerlendirilirse gözaltına alınma tehdidi var. Ve sizi ihbar eden kişi size gıcık olan bir komşunuz da olabilir, arkadaşlık teklifini kabul etmediğiniz bir adam da. 



Genel ahlaka uygun davranışı kim belirleyecek?

“Bir de vatandaşlığa geçişi düzenleyen madde var. Şöyle bir ekleme yapılmış; ‘kamu düzeni’ ibaresi ‘kamu düzeni ve genel ahlak’ olarak değiştiriliyor. Muğlak olan ‘genel ahlak’ ifadesi feministlerin yıllarca üzerinde durduğu ve kadın bedeninin denetlenmesini düzenleyen bir ifadedir.

“Gerekçesi de Türk vatandaşlığına geçmek isteyen yabancılardan evlilik öncesi genel ahlaka uygun olmayan davranışlarda bulunmuş olanların vatandaşlığımızı kullanmalarının önlenmesi olarak açıklanıyor. Peki, bu bir erkeği hedefler mi? Hiçbir zaman hedeflemez, ancak kadını denetler… Bir davranışın genel ahlaka uygun olup olmadığına kim karar verecek? Hayatımıza bir ahlak polisi getiriliyor ve o polisin zihniyetine, ideolojisine, yaşam biçimine göre sizi değerlendirmesine ve hakkınızda hüküm vermesine yol açabilir. …Hatta evlenmeden önce bakire miydin sorusunun bile gelmeyeceğinin garantisi yok…

Kadınlar göz yaşartıcı sprey taşıyor

“Birçok kadın kendini korumak için çantasında göz yaşartıcı sprey taşıyor. Düşünün ki, bir yerdesiniz, basın açıklaması yapılıyor. Orada basın açıklamasını yapan kişi olabilirsiniz; bir kadın cenazesindeki protestoya katılıyor veya oradan geçiyor olabilirsiniz. Çantanızda spreyle yakalanırsanız hapis cezası alabilirsiniz! Diyorlar ki neden eyleme spreyle gidiyor? Kimse eylem yerlerine ışınlanmıyor. Evden çıkıyorsunuz, apartman boşluğunda, kapının önünde, dolmuşta vs. kim tarafından neye uğrayacağınız beli olmayabilir. Güvenceniz yok; devlet korumuyor. Dolayısıyla kadınlar kendi başlarına bırakılınca savunma mekanizması oluşturmak zorunda kalıyor.
Valilere geniş yetki verilirse…

“Van depreminde pek çok kadın örgütü aktifti ve yardım kayıtlarını tuttukları defter izinsiz polis araması ile yasa dışı örgüt suçlaması ile yargıya havale edildi. İlk mahkemede yargı suç oluşturmadığını söyledi ve davayı iptal etti. Pek çok yerde kadınlar ya da kadın örgütlerini hedef alan valiler var. Yerelde kadın olmak kendine özgü sorunlar içerir. Evden çıkmak ve bir örgütün içinde yer almak daha büyük bir mücadele gerektirir. Siyasi iradenin atadığı valilere böyle yetki verildiği zaman adil bir karar beklemek olanaksız gibi.

“İki yıl önce Trabzon’da kadına yönelik şiddetle ilgili konuşma için çağrılmıştım. Bu süreçten 20 gün önce içişleri bakanlığı bir genelge yayınlamıştı ve diyordu ki tehdit olarak algılanan toplantılara polis girip çekim yapabilir. 10 polis kapıda, 3 araba dışarıda olmak üzere baştan sona toplantıyı çektiler. Bu toplantıyı yapanlar da katılanlar da hedef gösterilmiş oldu. Bir daha kadınlar orada toplantı yapıp haklarına sahip çıkacak durumda olabilirler mi? Ve bugün hükümetin cinsiyet politikaları eşitlikten bu kadar uzak noktaya gelmişken bu ne demektir? Bir, önleyici gözaltına alabilir; iki,  ertelenemez hapis cezası ile içeri atabilir; bu kadar cezaevi niye kuruluyor diye merak ediyorduk.
Fatma Şahin’e sorulması gereken…



2012 yılı başlarında Fatma Şahin’le bakanlığında birsöyleşi yapmıştım. Kadına karşı şiddeti önleme yasası yeni geçmişti. Fatma Şahin yaptığımız o söyleşide, bütün kadınların şiddetten korunacağına söz veriyoruz demişti. Bu sözün yerine gelmediği ortada. Kadınların bu konuda neler hissettiğini İlknur Üstün’e sordum, yanıtları şöyle:

“Kadınlar, politik bir mücadele veriyorlar. Hayatları için istedikleri değişimler, dönüşümler için gerekli düzenlemeleri işin sorumlularına yaptıracak bir yol izliyorlar. 2012’de Fatma Şahin’le kurulan ilişki de bu doğrultuda yürüdü. Kendisi şimdiye kadarki bakanlar içinde kadın örgütleri ile çalışmada en istekli ve istikrarlı olanıydı. Gerçekten çok da emek verdi. Ancak iki şeyi unutmamak gerekir; Fatma Şahin aynı zamanda siyasi biri, partisinin söylemine bağlı kalırken de, kadınlara söz verirken de. İkincisi kişisel olarak istese ve inansa bile bu mesele sadece bakanın şahsıyla sınırlı bir mesele değil. Temsil ettiği bir hükümet ve kamu kurumundan söz ediyoruz. 

"Orada kadın meselesinin ele alınış biçiminden, politikalarının bütününden çok bağımsız bir işleyiş beklemek işin esasını kaçırmak olur. Demem o ki feministler, kadın örgütleri erkek egemenliği ile mücadelelerinde devletin, kamunun da erkek olduğunu tecrübelerinden de bilirler. Devletle, hükümetle kurdukları ilişkilerde de her zaman temkinlidirler. Bütün bunlardan özetle elbette onca mücadelenin çabanın sonunda hala tam istendiği gibi olmasa da feministler çok iyi bir yasanın çıkmasını sağladı. Ve bu yasa temizlenmiş paklanmış işlevsel hale gelmiş ama kullanıma kapatılmış oturma odasına döndürüldü. Kadınların mücadelesinin yanı sıra uluslararası hukukun ittirmesiyle de kadınlar lehine yasalar çıkarılabilir ama ne kadar içselleştirilip uygulandığı bakmak lazım.

Kadınlar nasıl hissediyor?

"Çok öfkeliler. Kolay mı, ya cenaze kaldırıyoruz, ya mezarlık ziyaretindeyiz. Fatma Şahin’e nerede olursa olsun sorulabilecek şey; kendisi soruyor mu hala içinde olduğu partisine, hükümete, bakanlığa bin bir emekle çıkarılmış şiddet yasasının neden gereğince uygulanmadığını. Ve tüm bu yapının temsilcisi olarak verdiği sözü onlara hatırlatıyor mu?    
Fatma Şahin'in yerine bakanlığa gelen Ayşenur İslam'la ilişkiler…

“İlişki olsaydı, nasıl olduğunu da söyleyebilirdim. Ama yok! Bağımsız politik kadın örgütleriyle ilişkilenmiyor. Bunun çok tesadüf olmadığı açık. Bakanlığın kurulduğu 1991’den beri hep bir şekilde kadınların birey olması üzerinden kuruldu ilişki. Devlet bunu her zaman içine sindirmese de. 2011’de malumun ilanına dönen bir kırılma noktası ile bakanlığın adı değişti; kadınların değil “ailenin” bakanlığı oldu. Şiddet yasası ve Fatma Şahin’le çalışma, bakanlıkla kadınlar arasındaki bağın noktası gibi. Yeni bakanı göreve geldiğinde uzun süre basında ne gördük ne duyduk. Sonrası hükümetin aile temelli kadın politikalarına tümüyle uyumlu bir hat çizdi. İstanbul Sözleşmesi olarak anılan Avrupa Konseyi kadına yönelik şiddet sözleşmesinden çekilmekten, en son Özgecan cinayetinde idamın geri getirilmesine dair sözlerine giden yol, kadınlar için umuda değil karanlığa işaret ediyor. Bu yolda kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmaya yönelik bir adım olmaz. 

"Ayrıca şiddet, koca bir cinsiyet eşitsizliğinin sonuçlarından biri. Eşitlik mücadelesi gerektirir. Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere hükümette koro halinde yükselen kadın erkek eşitliğinin reddi söylemi kadınlar için daha fazla şiddet daha fazla taciz tecavüz demektir. Çalışma yaşamından siyasete sağlık hizmetlerine erişimden, sosyal güvenliğe hayatın dışına attığı kadınları, ailenin içinde ve tüm toplumun bakıcıları - çocuğun, yaşlının, hastanın, engellinin -- olmaları halinde makbul ve var olabilir kılıyor. Ayşenur İslam’ın tutumu tam da buna hizmet ediyor -- hükümet politikalarının devamcısı ve tamamlayıcısı."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder