Burada kadınlara pozitif ayrımcılık olacağından daha
önce söz etmiş miydim? Etmedim galiba ama şimdi ediyorum. Aslında nerede bir
gündem konusu var, önce o konuda konuşacak kadın bulmaya çalışırım. Bu defa da
öyle oldu. Ne zamandır gündemde kalan ve kalmaya devam edecek olan iç güvenlik
paketiyle ilgili olarak, tasarıyı detaylı olarak inceleyip eleştiren Kadın
Koalisyonu kurucu üyelerinden İlknur Üstün’le konuştum. İngilizce gazetede
başlığım da şu oldu:
"İç Güvenlik Paketi" olarak bilinen 132
maddelik Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik
yapılmasına ilişkin yasa tasarısı oylaması mecliste devam ediyor. Bu tasarı
yasalaştığı takdirde ne tür uygulamalar bekleyebiliriz? İlknur Üstün bazen kendisinin de tanık olduğu somut
örneklerle anlattı ve dedi ki, bu tasarı yasalaşınca, hiç kimseye hiçbir konuda
kokmam bulaşmam diyenler bile etkilenecek ancak en çok toplumun dezavantajlı
kesimleri, yani kadınlar, çocuklar ve LGBT bireyler saldırıya açık olacak:
“Tasarının bütününe baktığınız zaman yasalaştığı
takdirde, anayasa ve uluslararası sözleşmelerle tanınmış bütün güvenceleri
kaldırıyor. Her türlü muhalif sesi, sözü, itirazı ve eleştiriyi, dolayısıyla
farklılıkları da ortadan kaldıracak bir düzene geçişi ifade ediyor. Koalisyonun
açıklamasında da söylediğimiz gibi tüm totaliter rejimlerin hedefi tek lider,
tek parti, tek ideolojiye dayanarak her türlü farklılığı baskı altına almak ve
kendi ideolojik cennetini yaratmaktır. Geçmiş fiili uygulamalardan bir
tecrübemiz var ve bu nedenle neye mal olacağını görebiliyoruz.
“Yargının yürütmeye devri gibi düzenlemeler içermesi
ya da insanların özgürlük alanlarına müdahaleyi yürütmenin atadığı organlara
devretmesi, gerçekten insanın kendini güvence altında hissedebileceği zeminden
soyutlanması anlamına geliyor…
Yargısız infazlar geri gelebilir…
“Güvenlik yasası herkesin hayatını etkileyecek ancak
özellikle de eşitsiz konumdakilerin hayatını yok etmeye yönelik bir tehdit
oluşturuyor yani kadınlar, çocuklar ve LGBT bireyler bunda başı çekiyor.
“Demir bilyeden sapana ve uçucu yanıcı maddelere
kadar, bu aletlerin silah konumunda değerlendirilmesi ile polise öldürme
yetkisi veriliyor, bu da yargısız infazlara yol açabilecek demektir. Önleyici
gözaltı ile suç daha ortaya çıkmadan polise müdahale yetkisi tanındığı için
yazılı izin olmadan üstünüz, aracınız, eviniz aranabilir, alıkonulabilirsiniz
ve buna istinaden soruşturmaya tabi tutulabilirsiniz. “Kimse kendini daha
güvende hissetme durumunda değil...
"Birkaç örnek vereyim; polise tanınan
önleyici gözaltı yetkisini ele alalım. Tam olarak eklenen şey ‘fuhuş ve yasa
dışı toplantı gösteri yürüyüşü.’ Daha çok yakın zamanda, o zamanki başbakanın
da söylemiyle ‘kızlı erkekli oturuyorlar” diye, pek çok öğrenci evi basıldı,
ihbar edildi… Bu gençler hedef gösterildi. Bu sadece gençleri değil yalnız
yaşayan kadınları ve resmi nikah dışında beraberliği olan kadınları da
etkiledi. Çünkü her şey kanaate kalıyor. Eğer fuhuş olarak değerlendirilirse
gözaltına alınma tehdidi var. Ve sizi ihbar eden kişi size gıcık olan bir
komşunuz da olabilir, arkadaşlık teklifini kabul etmediğiniz bir adam da.
Genel ahlaka uygun davranışı kim belirleyecek?
“Bir de vatandaşlığa geçişi düzenleyen madde var.
Şöyle bir ekleme yapılmış; ‘kamu düzeni’ ibaresi ‘kamu düzeni ve genel ahlak’
olarak değiştiriliyor. Muğlak olan ‘genel ahlak’ ifadesi feministlerin yıllarca
üzerinde durduğu ve kadın bedeninin denetlenmesini düzenleyen bir ifadedir.
“Gerekçesi de Türk vatandaşlığına geçmek isteyen
yabancılardan evlilik öncesi genel ahlaka uygun olmayan davranışlarda bulunmuş
olanların vatandaşlığımızı kullanmalarının önlenmesi olarak açıklanıyor. Peki,
bu bir erkeği hedefler mi? Hiçbir zaman hedeflemez, ancak kadını denetler… Bir
davranışın genel ahlaka uygun olup olmadığına kim karar verecek? Hayatımıza bir
ahlak polisi getiriliyor ve o polisin zihniyetine, ideolojisine, yaşam biçimine
göre sizi değerlendirmesine ve hakkınızda hüküm vermesine yol açabilir. …Hatta
evlenmeden önce bakire miydin sorusunun bile gelmeyeceğinin garantisi yok…
Kadınlar göz yaşartıcı sprey taşıyor
“Birçok kadın kendini korumak için çantasında göz
yaşartıcı sprey taşıyor. Düşünün ki, bir yerdesiniz, basın açıklaması
yapılıyor. Orada basın açıklamasını yapan kişi olabilirsiniz; bir kadın
cenazesindeki protestoya katılıyor veya oradan geçiyor olabilirsiniz.
Çantanızda spreyle yakalanırsanız hapis cezası alabilirsiniz! Diyorlar ki neden
eyleme spreyle gidiyor? Kimse eylem yerlerine ışınlanmıyor. Evden çıkıyorsunuz,
apartman boşluğunda, kapının önünde, dolmuşta vs. kim tarafından neye
uğrayacağınız beli olmayabilir. Güvenceniz yok; devlet korumuyor. Dolayısıyla kadınlar
kendi başlarına bırakılınca savunma mekanizması oluşturmak zorunda kalıyor.
Valilere geniş yetki verilirse…
“Van depreminde pek çok kadın örgütü aktifti ve
yardım kayıtlarını tuttukları defter izinsiz polis araması ile yasa dışı örgüt
suçlaması ile yargıya havale edildi. İlk mahkemede yargı suç oluşturmadığını
söyledi ve davayı iptal etti. Pek çok yerde kadınlar ya da kadın örgütlerini
hedef alan valiler var. Yerelde kadın olmak kendine özgü sorunlar içerir. Evden
çıkmak ve bir örgütün içinde yer almak daha büyük bir mücadele gerektirir.
Siyasi iradenin atadığı valilere böyle yetki verildiği zaman adil bir karar
beklemek olanaksız gibi.
“İki yıl önce Trabzon’da kadına yönelik şiddetle
ilgili konuşma için çağrılmıştım. Bu süreçten 20 gün önce içişleri bakanlığı
bir genelge yayınlamıştı ve diyordu ki tehdit olarak algılanan toplantılara
polis girip çekim yapabilir. 10 polis kapıda, 3 araba dışarıda olmak üzere
baştan sona toplantıyı çektiler. Bu toplantıyı yapanlar da katılanlar da hedef
gösterilmiş oldu. Bir daha kadınlar orada toplantı yapıp haklarına sahip
çıkacak durumda olabilirler mi? Ve bugün hükümetin cinsiyet politikaları
eşitlikten bu kadar uzak noktaya gelmişken bu ne demektir? Bir, önleyici
gözaltına alabilir; iki, ertelenemez
hapis cezası ile içeri atabilir; bu kadar cezaevi niye kuruluyor diye merak
ediyorduk.
Fatma Şahin’e sorulması gereken…
2012 yılı başlarında Fatma Şahin’le bakanlığında birsöyleşi yapmıştım. Kadına karşı şiddeti önleme yasası yeni geçmişti. Fatma
Şahin yaptığımız o söyleşide, bütün kadınların şiddetten korunacağına söz
veriyoruz demişti. Bu sözün yerine gelmediği ortada. Kadınların bu konuda neler
hissettiğini İlknur Üstün’e sordum, yanıtları şöyle:
“Kadınlar, politik bir mücadele veriyorlar.
Hayatları için istedikleri değişimler, dönüşümler için gerekli düzenlemeleri
işin sorumlularına yaptıracak bir yol izliyorlar. 2012’de Fatma Şahin’le
kurulan ilişki de bu doğrultuda yürüdü. Kendisi şimdiye kadarki bakanlar içinde
kadın örgütleri ile çalışmada en istekli ve istikrarlı olanıydı. Gerçekten çok
da emek verdi. Ancak iki şeyi unutmamak gerekir; Fatma Şahin aynı zamanda
siyasi biri, partisinin söylemine bağlı kalırken de, kadınlara söz verirken de.
İkincisi kişisel olarak istese ve inansa bile bu mesele sadece bakanın şahsıyla
sınırlı bir mesele değil. Temsil ettiği bir hükümet ve kamu kurumundan söz
ediyoruz.
"Orada kadın meselesinin ele alınış biçiminden, politikalarının
bütününden çok bağımsız bir işleyiş beklemek işin esasını kaçırmak olur. Demem
o ki feministler, kadın örgütleri erkek egemenliği ile mücadelelerinde
devletin, kamunun da erkek olduğunu tecrübelerinden de bilirler. Devletle,
hükümetle kurdukları ilişkilerde de her zaman temkinlidirler. Bütün bunlardan
özetle elbette onca mücadelenin çabanın sonunda hala tam istendiği gibi olmasa
da feministler çok iyi bir yasanın çıkmasını sağladı. Ve bu yasa temizlenmiş
paklanmış işlevsel hale gelmiş ama kullanıma kapatılmış oturma odasına
döndürüldü. Kadınların mücadelesinin yanı sıra uluslararası hukukun
ittirmesiyle de kadınlar lehine yasalar çıkarılabilir ama ne kadar
içselleştirilip uygulandığı bakmak lazım.
Kadınlar nasıl hissediyor?
"Çok öfkeliler. Kolay
mı, ya cenaze kaldırıyoruz, ya mezarlık ziyaretindeyiz. Fatma Şahin’e nerede
olursa olsun sorulabilecek şey; kendisi soruyor mu hala içinde olduğu
partisine, hükümete, bakanlığa bin bir emekle çıkarılmış şiddet yasasının neden
gereğince uygulanmadığını. Ve tüm bu yapının temsilcisi olarak verdiği sözü
onlara hatırlatıyor mu?
Fatma Şahin'in yerine bakanlığa gelen Ayşenur İslam'la
ilişkiler…
“İlişki olsaydı, nasıl olduğunu da söyleyebilirdim.
Ama yok! Bağımsız politik kadın örgütleriyle ilişkilenmiyor. Bunun çok tesadüf
olmadığı açık. Bakanlığın kurulduğu 1991’den beri hep bir şekilde kadınların
birey olması üzerinden kuruldu ilişki. Devlet bunu her zaman içine sindirmese
de. 2011’de malumun ilanına dönen bir kırılma noktası ile bakanlığın adı
değişti; kadınların değil “ailenin” bakanlığı oldu. Şiddet yasası ve Fatma
Şahin’le çalışma, bakanlıkla kadınlar arasındaki bağın noktası gibi. Yeni
bakanı göreve geldiğinde uzun süre basında ne gördük ne duyduk. Sonrası
hükümetin aile temelli kadın politikalarına tümüyle uyumlu bir hat çizdi.
İstanbul Sözleşmesi olarak anılan Avrupa Konseyi kadına yönelik şiddet
sözleşmesinden çekilmekten, en son Özgecan cinayetinde idamın geri
getirilmesine dair sözlerine giden yol, kadınlar için umuda değil karanlığa
işaret ediyor. Bu yolda kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmaya yönelik bir
adım olmaz.
"Ayrıca şiddet, koca bir cinsiyet eşitsizliğinin sonuçlarından biri.
Eşitlik mücadelesi gerektirir. Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere hükümette
koro halinde yükselen kadın erkek eşitliğinin reddi söylemi kadınlar için daha
fazla şiddet daha fazla taciz tecavüz demektir. Çalışma yaşamından siyasete sağlık
hizmetlerine erişimden, sosyal güvenliğe hayatın dışına attığı kadınları,
ailenin içinde ve tüm toplumun bakıcıları - çocuğun, yaşlının, hastanın,
engellinin -- olmaları halinde makbul ve var olabilir kılıyor. Ayşenur İslam’ın
tutumu tam da buna hizmet ediyor -- hükümet politikalarının devamcısı ve tamamlayıcısı."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder