Cizre’de dokuz gün süren sokağa çıkma yasağının ardından
bölge savaş alanından farksız, Cizre halkı perişan. Hem bölgede olanları daha
iyi anlamak hem de Kürtlerin taleplerini gözden geçirmek için insan hakları
alanında çalışan avukat Nurcan Kaya ile söyleştik. Türkiye Barış Meclisi üyesi
ve Londra merkezli Uluslararası Azınlık Hakları Grubu (MRG) Türkiye Koordinatörü
olan Kaya, “Toplumsal barış tehdit
altında ancak en kötü noktada değiliz” dedi ancak şunu da vurguladı: “Dünyanın
pek çok bölgesinde etnik çatışmalar oluyor ve sonsuza kadar devam etmiyor.
Ancak ne kadar uzun sürerse bir toplum için o kadar kötü olur. Umarım taraflar
ateşkes ilan eder ve şiddet tüm topluma yayılmadan müzakereler başlar.”
*** Cizre’deki olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok ciddi. Gerçekten demokratik olan ülkelerde olmayacak olaylarla
karşı karşıyayız; Cizre’de olanlar birkaç günle sınırlı değil, Temmuz’dan beri
böyle ve devlet tarafından yapılan insan hakları ihlalleri artarak devam
ediyor. En kötüsü de barış için umutların gitgide azalmakta olması. Barış
Meclisi gibi bazı insiyatifler çok önceden uyarılarda bulundu ve barış çağrısı
yaptı, ancak artık sözlerimizin önemi kalmadı. PKK ve Türk ordusunun tekrar
silahlara dönmesinden korkuyorduk; şimdi toplumsal barışın tehlikede olduğu bir
durumla karşı karşıyayız.
*** HDP’nin 300’den fazla binasına saldırı oldu, bazı
Kürtlerin iş yerlerine salıdırlar yapıldı. Gözlemciler iç savaş olabilir diye
uyarılarda bulunuyor. Bir Türk-Kürt savaşını işaret eden gelişmeler görüyor
musunuz?
Bu saldırıların kendiliğinden olmadığı kesin. Ülkenin pek
çok yerinde HDP binaları aynı gece ve aynı saatlerde saldırıya uğradı; hatta
HDP Ankara ofisi yakıldı. Beşiktaş’ta bir grup milliyetçi, katliam
istediklerini haykırdı; başka kentlerde mevsimlik Kürt işçileri saldırıya
uğradı. Bütün bu saldırılar organize ve sistemli gerçekleşmiş gibi görünüyor.
Siviller bu saldırıları kendileri planlamıyor olabilir ama organize saldırılar
sürerse şiddetin yayılması ve tabi iç savaş çıkma ihtimali var.
*** Bu saldırıların organize olduğuna dair ne gibi işaretler
var? Daha açıklayıcı olabilir misiniz? Derin devlete mi işaret ediyorsunuz?
Çok aktörlü güçleri kastediyorum. Öncelikle bir derin devlet
refleksi var ve bu da polis, ordu, bürokrasi gibi güçleri içeriyor ve bunlar
HDP’nin yükselişi ile Kürt sorununun barışçı çözümüne karşı olabilir. Bu
güçler, Suriye’de Kürtlere yönelik gelişmelerden de rahatsız olup alarma geçmiş
olmalılar. Saldırılardan MHP’yi sorumlu tutanlar var ancak biliyorsunuz MHP bu
saldırılarla arasına mesafe koydu. Tabi bazı milliyetçiler saldırılarda rol
almış olabilir ancak düğmeye basan onlar değilmiş gibi görünüyor. Hükümet bu
saldırıları önleme ve soruşturma yürütme konusunda gerekeni yapmadığı için durum
hükümet destekli eylemler yapıldığına işaret ediyor.
Bu arada hiçbir Türk’e bir Kürt tarafından saldırı yapılmadı
– misilleme olarak bile. Aksine Kürtler, çatışma bölgelerinde yaralı ve ölmüş
askerleri taşımak için TSK’ya yardım ediyor, insani yaklaşımda bulunuyor. Evet,
toplumsal barış tehdit altında ancak en kötü noktada değiliz.
‘Kürtlere karşı düşmanlık kendi kendine olmadı’
*** Türkler arasında Kürtlere karşı gerçek bir düşmanlık var
mı?
Türkiye’de Kürtlere karşı düşmanlık var ancak bu kendi
kendine olmuş değil ve sadece son zamanlarda olan bir şey de değil. Medya ve
siyasi aktörler insanların düşmanlık duygularını yıllardır ateşliyor. Son
zamanlara bir örnek olarak, ülkenin en üst düzey liderleri HDP üyeleri için “terör
örgütü PKK’nın uzantıları” diyor. Kürtlere karşı Türkiye’de düşmanlık Türkiye Cumhuriyeti
kurulduğundan beri var. Önyargılar devlet tarafından besleniyor. Barış Süreci
sırasında HDP için siyasi aktörlerin ettiği laflar tersine döndü. İnsanların
bundan etkilenmesi normal. Bunun bir kısmı da Kürtlerin bu ülkede neler
yaşadığının anlatılmaması yüzünden.
*** Bu anlatılmayanları anlatır mısınız?
Çok özetle; Güneydoğu’da köylerin boşaltılması; Kürtlerin ağır
işkencelere maruz kalmaları; sayıları on binlerle ifade edilen faili meçhul
cinayetlere kurban gitmeleri; Kürt köylerinin ve evlerinin yakılması… Bu zor
geçmişle yüzleşebilmek, barış ve adaletle ulaşabilmek için hakikat komisyonları
kurulması gerekiyor. Ancak bunlar anlatılabilirse barış süreci için toplum
desteği sağlanabilir. İnsanlığa karşı işlenmiş olan suçlarda evrensel ilke,
zamanaşımı olmadan bu davaların görülebilmesidir. Ancak Türkiye bu ilkeye de
uymadı. Kürtler hakkındaki hakikatler Türk toplumuna anlatılsaydı, özür
dilenseydi ve adalete erişim engellenmeseydi, Kürtlerin barış için daha çok
umudu olurdu.
*** Biliyorsunuz hükümet ve pek çok Türk, Kürtlerin
diğerlerinin sahip olduğu her türlü hakka sahip olduğunu, eşit vatandaş
olduklarını savunuyor. Ancak hem Kürtler hem de bazı Türkler buna katılmıyor.
Ne diyorsunuz?
Bir kere Kürtler bu ülkede eşit vatandaşlar olarak
yaşamıyor. Anayasa ve çeşitli yasalar “Türklük” kavramına özel bir statü
veriyor. Buna yönelik olarak yapılan reformlar bütünsel bir yaklaşım içermediği
gibi bazı reformlar da yasal bir dayanağa sahip değil; devletin tüm dilleri
koruma gibi bir sorumluluğu var ancak bu garanti altına alınmış değil. Örneğin,
Kürtçe yayın yapan devlet televizyonu TRT 6’nın bir yasal güvencesi yok; yarın
biri kapatsa kimse neden diyemez. Kürt vatandaşlar ve diğer azınlıklar bugün
Türkiye’de geçmişe göre daha rahat yaşıyorlar ancak eşit haklara sahip
değiller. Kültürel hakların uygulanmasında sorunlar var. Kürtler uzun süredir
anadilde eğitim hakkını talep olarak dile getiriyor; bu arada belirtelim, Kürtçe
öğrenmek Türkçe öğrenmemek anlamına gelmiyor. Türkiye’nin pek çok okulunda iki
dilli, hatta üç dilli eğitim yapılıyor, yani bu konuda model aramak için başka
ülkelere de bakmamız gerekmiyor. Kürtler, Kürtçe konuşarak kamu hizmeti alma
hakkına sahip değil. Örneğin, yaşlı bir Kürt kadını yeterince Türkçe
konuşamadığı takdirde devlet hastanesinde hizmet alabilmek için tercüman isteme
hakkına sahip değil. Ayrıca Kürtler bir siyasi parti kurup siyasete
girdiklerinde Kürt haklarını savunmaktan dolayı yasaklanmayacaklarına dair
garantiye sahip değiller. Yüzde 10 seçim barajı hala uygulanıyor.
‘Özerklik bütün vatandaşları ilgilendiriyor’
*** Kürtlerin özerklik talepleri Türkiye’de “bölücülük”
olarak algılanıyor. Bu talep nedir açar mısınız?
Bu konu Türkiye’de yerel yönetimlerde söz hakkı olmayan bütün
vatandaşları ilgilendiriyor. Örneğin ben İstanbul’da yaşıyorum, vergi ödüyorum
ancak yaşadığım bölge olan Beyoğlu’nda yapılanlarla ilgili olarak hiçbir söz
söyleme hakkım yok. Türkiye’de yerel halkın pek çok merkezi uygulamaya karşı
protestosu var – hidroelektrik santraller, nükleer güç, yeni köprüler,
kanallar, vb. Ancak sistem o kadar merkezi çalışıyor ki yerel halkın projeler
üzerinde söz söyleme hakkı olmuyor. Ayrıca ayrımcılık konusu var; sivil toplum
örgütlerinin ayrımcılığa karşı yasa taleplerine rağmen, konu hükümet tarafından
ele alınmıyor. Bir ev sahibi hala, “Romanlara, Suriyelilere, Kürtlere ev
kiralamam” diyebiliyor. Pek çok işveren Kürtleri, Türkçeyi aksanlı konuştuğu
için işe almayı reddedebiliyor ve hale hazırda bunlar yasalara karşı davranış
ve uygulamalar değil.
*** Cizre’de olanlardan ilgili başka konulara atladık… Cizre
konusunda başka neler anlatacaksınız?
Cizre’de ağır insan hakları ihlalleri yapıldı. İnsan hakları
kuruluşlarının olanları görebilmek için bölgeye gitmesine izin verilmedi. Bölgeye
giriş yasağı nedendi? Diyelim ki, sokağa çıkma yasağının gerekçeleri vardı,
ancak bölgeye girişi yasaklamak kabul edilemez. Güvenlik gerekçeleri çocukları
ve sivilleri öldürmek için, vatandaşların gıda, su ve elektriğe, sağlık
hizmetlerine erişimini engellemek için bahane olamaz. Siviller, Cizre’de rehin
alınarak cezalandırıldı. Sokağa çıkma yasağının kaldırılmasından sonra Cizre’de
yapılan yıkımı görüyoruz. Bunu yapan güvenlik güçleri hakkında soruşturma
açılacak mı? Sanmıyorum. Ve sadece Cizre’de değil doğu ve güneydoğuda pek çok
bölgede hayat normal koşullarda değil.
*** Bu kargaşa ortamından barış sürecine girmek mümkün mü?
İstek varsa evet. Dünyanın pek çok bölgesinde etnik
çatışmalar oluyor ve sonsuza kadar devam etmiyor. Ancak ne kadar uzun sürerse
bir toplum için o kadar kötü olur. Umarım taraflar ateşkes ilan eder ve şiddet
tüm topluma yayılmadan müzakereler başlar.
Söyleşimizin İngilizcesi burada.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder