17 Eylül 2015 Perşembe

‘Cizre’de devlet güçleri ağır hak ihlalleri işledi’


Cizre’de dokuz gün süren sokağa çıkma yasağının ardından bölge savaş alanından farksız, Cizre halkı perişan. Hem bölgede olanları daha iyi anlamak hem de Kürtlerin taleplerini gözden geçirmek için insan hakları alanında çalışan avukat Nurcan Kaya ile söyleştik. Türkiye Barış Meclisi üyesi ve Londra merkezli Uluslararası Azınlık Hakları Grubu (MRG) Türkiye Koordinatörü olan Kaya, “Toplumsal barış tehdit altında ancak en kötü noktada değiliz” dedi ancak şunu da vurguladı: “Dünyanın pek çok bölgesinde etnik çatışmalar oluyor ve sonsuza kadar devam etmiyor. Ancak ne kadar uzun sürerse bir toplum için o kadar kötü olur. Umarım taraflar ateşkes ilan eder ve şiddet tüm topluma yayılmadan müzakereler başlar.”


*** Cizre’deki olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok ciddi. Gerçekten demokratik olan ülkelerde olmayacak olaylarla karşı karşıyayız; Cizre’de olanlar birkaç günle sınırlı değil, Temmuz’dan beri böyle ve devlet tarafından yapılan insan hakları ihlalleri artarak devam ediyor. En kötüsü de barış için umutların gitgide azalmakta olması. Barış Meclisi gibi bazı insiyatifler çok önceden uyarılarda bulundu ve barış çağrısı yaptı, ancak artık sözlerimizin önemi kalmadı. PKK ve Türk ordusunun tekrar silahlara dönmesinden korkuyorduk; şimdi toplumsal barışın tehlikede olduğu bir durumla karşı karşıyayız.

*** HDP’nin 300’den fazla binasına saldırı oldu, bazı Kürtlerin iş yerlerine salıdırlar yapıldı. Gözlemciler iç savaş olabilir diye uyarılarda bulunuyor. Bir Türk-Kürt savaşını işaret eden gelişmeler görüyor musunuz?

Bu saldırıların kendiliğinden olmadığı kesin. Ülkenin pek çok yerinde HDP binaları aynı gece ve aynı saatlerde saldırıya uğradı; hatta HDP Ankara ofisi yakıldı. Beşiktaş’ta bir grup milliyetçi, katliam istediklerini haykırdı; başka kentlerde mevsimlik Kürt işçileri saldırıya uğradı. Bütün bu saldırılar organize ve sistemli gerçekleşmiş gibi görünüyor. Siviller bu saldırıları kendileri planlamıyor olabilir ama organize saldırılar sürerse şiddetin yayılması ve tabi iç savaş çıkma ihtimali var.

*** Bu saldırıların organize olduğuna dair ne gibi işaretler var? Daha açıklayıcı olabilir misiniz? Derin devlete mi işaret ediyorsunuz?

Çok aktörlü güçleri kastediyorum. Öncelikle bir derin devlet refleksi var ve bu da polis, ordu, bürokrasi gibi güçleri içeriyor ve bunlar HDP’nin yükselişi ile Kürt sorununun barışçı çözümüne karşı olabilir. Bu güçler, Suriye’de Kürtlere yönelik gelişmelerden de rahatsız olup alarma geçmiş olmalılar. Saldırılardan MHP’yi sorumlu tutanlar var ancak biliyorsunuz MHP bu saldırılarla arasına mesafe koydu. Tabi bazı milliyetçiler saldırılarda rol almış olabilir ancak düğmeye basan onlar değilmiş gibi görünüyor. Hükümet bu saldırıları önleme ve soruşturma yürütme konusunda gerekeni yapmadığı için durum hükümet destekli eylemler yapıldığına işaret ediyor.
Bu arada hiçbir Türk’e bir Kürt tarafından saldırı yapılmadı – misilleme olarak bile. Aksine Kürtler, çatışma bölgelerinde yaralı ve ölmüş askerleri taşımak için TSK’ya yardım ediyor, insani yaklaşımda bulunuyor. Evet, toplumsal barış tehdit altında ancak en kötü noktada değiliz.

‘Kürtlere karşı düşmanlık kendi kendine olmadı’

*** Türkler arasında Kürtlere karşı gerçek bir düşmanlık var mı?
Türkiye’de Kürtlere karşı düşmanlık var ancak bu kendi kendine olmuş değil ve sadece son zamanlarda olan bir şey de değil. Medya ve siyasi aktörler insanların düşmanlık duygularını yıllardır ateşliyor. Son zamanlara bir örnek olarak, ülkenin en üst düzey liderleri HDP üyeleri için “terör örgütü PKK’nın uzantıları” diyor. Kürtlere karşı Türkiye’de düşmanlık Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri var. Önyargılar devlet tarafından besleniyor. Barış Süreci sırasında HDP için siyasi aktörlerin ettiği laflar tersine döndü. İnsanların bundan etkilenmesi normal. Bunun bir kısmı da Kürtlerin bu ülkede neler yaşadığının anlatılmaması yüzünden.

*** Bu anlatılmayanları anlatır mısınız?

Çok özetle; Güneydoğu’da köylerin boşaltılması; Kürtlerin ağır işkencelere maruz kalmaları; sayıları on binlerle ifade edilen faili meçhul cinayetlere kurban gitmeleri; Kürt köylerinin ve evlerinin yakılması… Bu zor geçmişle yüzleşebilmek, barış ve adaletle ulaşabilmek için hakikat komisyonları kurulması gerekiyor. Ancak bunlar anlatılabilirse barış süreci için toplum desteği sağlanabilir. İnsanlığa karşı işlenmiş olan suçlarda evrensel ilke, zamanaşımı olmadan bu davaların görülebilmesidir. Ancak Türkiye bu ilkeye de uymadı. Kürtler hakkındaki hakikatler Türk toplumuna anlatılsaydı, özür dilenseydi ve adalete erişim engellenmeseydi, Kürtlerin barış için daha çok umudu olurdu.


*** Biliyorsunuz hükümet ve pek çok Türk, Kürtlerin diğerlerinin sahip olduğu her türlü hakka sahip olduğunu, eşit vatandaş olduklarını savunuyor. Ancak hem Kürtler hem de bazı Türkler buna katılmıyor. Ne diyorsunuz?

Bir kere Kürtler bu ülkede eşit vatandaşlar olarak yaşamıyor. Anayasa ve çeşitli yasalar “Türklük” kavramına özel bir statü veriyor. Buna yönelik olarak yapılan reformlar bütünsel bir yaklaşım içermediği gibi bazı reformlar da yasal bir dayanağa sahip değil; devletin tüm dilleri koruma gibi bir sorumluluğu var ancak bu garanti altına alınmış değil. Örneğin, Kürtçe yayın yapan devlet televizyonu TRT 6’nın bir yasal güvencesi yok; yarın biri kapatsa kimse neden diyemez. Kürt vatandaşlar ve diğer azınlıklar bugün Türkiye’de geçmişe göre daha rahat yaşıyorlar ancak eşit haklara sahip değiller. Kültürel hakların uygulanmasında sorunlar var. Kürtler uzun süredir anadilde eğitim hakkını talep olarak dile getiriyor; bu arada belirtelim, Kürtçe öğrenmek Türkçe öğrenmemek anlamına gelmiyor. Türkiye’nin pek çok okulunda iki dilli, hatta üç dilli eğitim yapılıyor, yani bu konuda model aramak için başka ülkelere de bakmamız gerekmiyor. Kürtler, Kürtçe konuşarak kamu hizmeti alma hakkına sahip değil. Örneğin, yaşlı bir Kürt kadını yeterince Türkçe konuşamadığı takdirde devlet hastanesinde hizmet alabilmek için tercüman isteme hakkına sahip değil. Ayrıca Kürtler bir siyasi parti kurup siyasete girdiklerinde Kürt haklarını savunmaktan dolayı yasaklanmayacaklarına dair garantiye sahip değiller. Yüzde 10 seçim barajı hala uygulanıyor.

‘Özerklik bütün vatandaşları ilgilendiriyor’

*** Kürtlerin özerklik talepleri Türkiye’de “bölücülük” olarak algılanıyor. Bu talep nedir açar mısınız?

Bu konu Türkiye’de yerel yönetimlerde söz hakkı olmayan bütün vatandaşları ilgilendiriyor. Örneğin ben İstanbul’da yaşıyorum, vergi ödüyorum ancak yaşadığım bölge olan Beyoğlu’nda yapılanlarla ilgili olarak hiçbir söz söyleme hakkım yok. Türkiye’de yerel halkın pek çok merkezi uygulamaya karşı protestosu var – hidroelektrik santraller, nükleer güç, yeni köprüler, kanallar, vb. Ancak sistem o kadar merkezi çalışıyor ki yerel halkın projeler üzerinde söz söyleme hakkı olmuyor. Ayrıca ayrımcılık konusu var; sivil toplum örgütlerinin ayrımcılığa karşı yasa taleplerine rağmen, konu hükümet tarafından ele alınmıyor. Bir ev sahibi hala, “Romanlara, Suriyelilere, Kürtlere ev kiralamam” diyebiliyor. Pek çok işveren Kürtleri, Türkçeyi aksanlı konuştuğu için işe almayı reddedebiliyor ve hale hazırda bunlar yasalara karşı davranış ve uygulamalar değil.

*** Cizre’de olanlardan ilgili başka konulara atladık… Cizre konusunda başka neler anlatacaksınız?

Cizre’de ağır insan hakları ihlalleri yapıldı. İnsan hakları kuruluşlarının olanları görebilmek için bölgeye gitmesine izin verilmedi. Bölgeye giriş yasağı nedendi? Diyelim ki, sokağa çıkma yasağının gerekçeleri vardı, ancak bölgeye girişi yasaklamak kabul edilemez. Güvenlik gerekçeleri çocukları ve sivilleri öldürmek için, vatandaşların gıda, su ve elektriğe, sağlık hizmetlerine erişimini engellemek için bahane olamaz. Siviller, Cizre’de rehin alınarak cezalandırıldı. Sokağa çıkma yasağının kaldırılmasından sonra Cizre’de yapılan yıkımı görüyoruz. Bunu yapan güvenlik güçleri hakkında soruşturma açılacak mı? Sanmıyorum. Ve sadece Cizre’de değil doğu ve güneydoğuda pek çok bölgede hayat normal koşullarda değil.

*** Bu kargaşa ortamından barış sürecine girmek mümkün mü?

İstek varsa evet. Dünyanın pek çok bölgesinde etnik çatışmalar oluyor ve sonsuza kadar devam etmiyor. Ancak ne kadar uzun sürerse bir toplum için o kadar kötü olur. Umarım taraflar ateşkes ilan eder ve şiddet tüm topluma yayılmadan müzakereler başlar.

Söyleşimizin İngilizcesi burada.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder