27 Eylül 2015 Pazar

‘Elimizdeki değerleri yok ediyoruz; IŞİD olsa o da AKM’yi yıkardı’


Hatırlarsınız,  Şile’de Ocaklı Ada Kalesi restorasyonu gözlerimizin önünde karikatürize bir manzaraydı. Türkiye’nin her yanında o kadar benzer ve çok daha büyük çaplı restorasyon faciaları var. Bunları aktivist mimar, program yapımcısı ve yazar Korhan Gümüş’le konuştuk. Gümüş, özellikle İstanbul’un, ve Türkiye’nin tarihi, estetik, kültürel değerlerini sadece tanımak ve bilmekle kalmıyor, onları korumak için çalışıp didiniyor. İnsan Yerleşimleri Derneği’nin kurucusu ve başkanı. Taksim Platformu, Sivil Koordinasyon Merkezi gibi başka sivil girişimlerin de kurucularından. XXI Mimarlık Dergisi yazarı ve Açık Radyo’da Metropolitika adlı programın yapımcılarından. Halen Taraf gazetesinde yazıyor. Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde ders veriyor.

Gümüş’le konuştuğum sorunların özeti şu cümlesinde: “Elimizdeki değerleri yok ediyoruz. Topkapı Sarayı’nda en değerli yer neresidir? Kutsal Emanetler bölümü… Gidin bir halini görün, her şey taklide dönüştürülmüş durumda; eğer saygı duyulacaksa en saygıdeğer yer bile mahvedilmiş durumda. Bilgi üretimi bağımsız değilse, iktidara bağlıysa, en değer verdiğiniz şeyi bile yok edersiniz.”

Fotoğraf: Üsame Arı
*** Türkiye’de restorasyon ne şekilde yapılıyor? Şile’deki kale örneği küçük bir örnekti ama konunun tekrar gündeme taşınmasına neden oldu. Sorun neden kaynaklanıyor?

Restorasyon faciası olarak ilk aklıma gelen İstanbul surları olur. İstanbul dünyada en büyük sur varlığına sahip olan şehir ancak surlar mahvoldu; üstelik bunun için milyonlar harcandı. Topkapı Sarayı Haremağası koğuşlarına gitseniz orada restorasyon değil yapılan şeylerin ihya etmek olduğunu görürsünüz. Daha eskiden de Rüstem Paşa Camisi’nin İznik çinileri sökülmüş ve yerine yenileri koyulmuş; eskiden böyle yapılıyormuş, adet buymuş. Şimdi bazı çinilerin tanesi 50 milyon dolar. Şile’deki kale kalıntısı restorasyonu işinin ehli kişiler tarafından yapılmış. Bunlar İstanbul Teknik Üniversitesi’nde üst düzey kişi ve hem Sulukule projesini hem de Taşkışla restorasyonunu yapan kişi. Surlardaki inşaatta da aynı insanları, Topkapı Sarayı’nda da aynı insanları görüyorsunuz. Sanki yaramaz bir çocuk gibi yapılan yapılıyor. Gezi’deki kışla binası da öyle oldu. Tayyip Erdoğan’a demişler ki kışla projesi yapılmasın diye sizi ikna etmeye çalışacaklar. Demek ki bu kişiler epey planlı çalışıyor, tesadüfi değil. Yapanlar da sıradan müteahhitler değil, üniversitelerden anlı şanlı hocalar.

*** Restorasyon nedir; nasıl yapılmalıdır?

Restorasyon denen şey en deneysel, mimarlığın en farklı yöntemlere açık konusudur. Bu alandaki seçkinler bilim adı altında konulara şiddetle yaklaşıyor ve en iyiyi kendileri bilirmiş gibi davranıyorlar. Sütlüce’deki mezbaha önce konser salonu olacak diye -- sonra kongre merkezi oldu -- güzelim yapı yıkıldı ve eski yapı harcandı, üstelik ortaya çıkan yeni binada yanlış yapılmış salonlar için milyonlar harcandı. Bir de tünel otoyol yaptılar orada. Fikrinizi söyleyince onu ulaşım profesörleri yaptı diyorlar. Tarihi yarımadada, Venedik’ten daha değerli bir şehirde, meydanların ortasına dalış projeleri yapıldı. Uzmanların dar bakışları ile iktidar gücü birleşti ve kritik düşünce olmadığı için, arada bir entelektüel ara yüz, bağımsız değerlendirme bulunmadığı için bunlar yapıldı. Tayyip Erdoğan da kendisini eleştiren bilim camiasına çok eleştirmesinler diye proje işleri veriyor. Zaten onlar da niye biz iş almadık diye eleştiriyor.

Yenileme sonrası çizgi film karakteri Sünger Bob'a benzetilen Şile kalesi
*** Vatandaşı etkileyecek projeler Türkiye’de hiç halka sorulmuyor. Hiç vatandaşa sorulmuş proje var mı?

Üçüncü köprü için üniversite hocaları tarafından gönüllü olarak bir anket yapıldı ve halka köprü yapılsın mı yoksa yapılmasın mı diye sordular. Halk bu direk soru karşısında yüzde 60 oranında yapılsın dedi. Aynı kişilere, parti aidiyeti filan önemli olmadan, tekrar soruldu ama önce köprünün geçeceği güzergâhlar, yaratacağı imar alanı, kesilecek ormanlar anlatılınca yapılsın diyenler yüzde 40’a düştü. Kamuoyu öyle havadan oluşmuyor, bilgilendirme düzeyine göre yapılanabiliyor.

*** Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde “Üçüncü köprü cinayettir” diyordu, şimdi köprüyü yapıyor.

Hatta o dönemde bizim gibi köprüye karşı çıkanlara belediyede toplantılar yapsınlar diye oda veriyordu. Esasen projeleri şirketler, geniş bir konsorsiyum planlıyor ve seçilmişleri içlerine alarak ikna ediyorlar, yani siyasetçi en son devreye giriyor. 2003 seçimlerinde Kadir Topbaş eline tutuşturulmuş olan üçüncü köprü projesini fırlatıp atmıştı. Birileri bu tip projeleri hazırlıyor, kredi verenleri buluyorlar. Tayyip Erdoğan belediye başkanıyken bu projeler merkezi yönetimin projesi olarak gündeme geliyordu ve belediye başkanının hükümranlık alanına müdahale olarak algılanıyordu. O yüzden Tayyip Erdoğan bugün İstanbul’daki belediye başkanını kendi gölgesi gibi kullanıyor; İstanbul’da başka bir partiden belediye başkanı olsa bu projeler yapılamaz.

*** Restorasyon projelerine de müteahhitlik projesi olarak mı bakılıyor?

Önce müteahhitler işe alınıyor sonra üniversite profesörleri danışman oluyor. Bu modelde inşaat yoluyla zenginleşme var. İnşaattan emekçiler para kazanamıyor ama rantçılar kazanıyor. Oysa bu modeli benimseyip İstanbul surlarında inşaat yapacağınıza çatlaklarda analiz yapsanız depremsellikle ilgili neler bulursunuz. Hatta işe mühendislik girer, çevredeki üretim sektörü, sağlık, tarım vs. derken insanlar tarihle ilgilenir ve surlar üzerinde istihdam olanağı çıkar. Ama yok, inşaatçılar giriyor ve orayı tüketip çıkıyorlar. Restorasyon inşaatla özdeşleştiriliyor. Bir de eskiyi yıkmak, kendi imzasını atmak, popülist politikalar izlemek gibi meseleler var. Mesela Karaköy Camii, Adnan Menderes zamanında yıkılmış. Belki de camiye benzetemediler, modern bir yapıydı ve İtalyan mimar Raimondo Tommaso D’Aronco – İstanbul’da şimdiki Cumhurbaşkanlığı köşkü de dahil çok güzel yapılara imza atmış olan -- yapımıydı, tam da dikkat çekici bir yerde. Bugünkü yönetim, adı cami diye onu yeniden ihya etmeye çalışıyor. Elimizdeki değerleri yok ediyoruz. Topkapı Sarayı’nda en değerli yer neresidir? Kutsal Emanetler bölümü… Gidin bir halini görün, her şey taklide dönüştürülmüş durumda; eğer saygı duyulacaksa en saygıdeğer yer bile mahvedilmiş durumda. Bilgi üretimi bağımsız değilse, iktidara bağlıysa en değer verdiğiniz şeyi bile yok edersiniz. Nevşehirli İbrahim Paşa Külliyesi mahvedilmiştir. Her restorasyon bir yıkım ama farkında bile değiller. Sütlüce Mezbahası yıkılırken içim cız etti, yandı çünkü o yapının içinde dünyanın ilk biyolojik artırma tesisi vardı ve tekti. Bunu tanıtsanız, müze yapsanız ne kadar ilgi çekici olabilirdi.


*** Bir fotoğraf görmüştüm; Apollon Tapınağı’nda restorasyon yapılırken ya da bazı parçalar yerine koyulurken malzeme tırları tapınağın üzerinde gelip gidiyor. Böyle bir şey nasıl olabilir? Burada rant yok herhalde ama cahillik mi var?

İshak Paşa Sarayı’nı da mahvettiler. Burada rant yok. AKP hükümetinin Kültür Bakanlığı müsteşarı bana dedi ki siz bizim yaptığımız işleri çok eleştiriyorsunuz; biz demokratik bir ülkeyiz, gezin, dolaşın ve ne eksik, yanlış varsa bize söyleyin düzletiriz dedi. Ben bir gönüllü kişi olarak 3000 yerde dolaşacağım, hataları göreceğim, müteahhitlerden dayak yiyeceğim – Tekfur Sarayı’nda öyle oldu, müteahhit kaç kere dövecekti – sonra basına gideceğim, kamuoyu ikna olacak, sonra bakanlığa gideceğim de ikna olacaklar ve yeniden yapacaklar! Bağımsız düşünceyi devreye sokmadan sadece bir inşaat işi yönetir gibi yönettiğiniz sürece demokrasi anlayışı komik ve saçma olur. Ben de bu şekilde hak ettiği cevabı verdim. Onlara göre bizim gibi gönüllüler itiraz edecekmiş, ve onlar da düzeltmek için yeniden yapacakmış. Düşünsenize restorasyonun yeniden yapılabilir olduğunu varsayıyor. O zaman IŞİD de diyebilir ki ben yeniden yapmak için yıkıyorum.

*** Türkiye’de restorasyon faciaları olarak sunulan haberleri okurken bir yandan da IŞİD yıkımları oluyordu. IŞİD’ın yaptığını Türkiye'de yapılanlarla karşılaştırınca ne görüyorsunuz?

IŞİD ideolojik amaçla yıkıyor, yok ediyor; IŞİD için bir entellektüel ara yüz yok. Tayyip Erdoğan kaç kere AKM’yi yıkalım, yerine ne istiyorsanız yapacağız diye söz verdi. Konuştuk ve tartıştık, dedik ki bu yapıda sahne altyapısı çok mükemmel, Avrupa’daki benzerleri gibi yapılmış, o yüzden yeniden kullanıma açılması için tamir edilsin, o da ikna oldu ve para ayırdı. Ancak karşıtlık rejimi olarak ortaya çıkınca bizim gibi bağımsız düşünen insanlar devre dışı bırakıldı. Bu çalışma yönteminde iş inşaat işi ve karar yöneticinin iki dudağı arasında. IŞİD ile benzerlik taşıyan kısım, arada entelektüel bir ara yüzün, kritik düşüncenin oluşmamasıdır. IŞİD kafasına göre heykeller Pagan işidir, vs. o yüzden yıkmak gerekir. Burada is AKM bizim halkımızın değerlerini benimsemeyen insanların, elitin, opera diye getirdiği bir şeydir, o yüzden yıkılmalıdır. IŞİD olsa o da AKM’yi yıkardı; burada benzerlik müthiş. Ama bu bağımlı düşünce Osmanlı eserlerine de zarar veriyor; paradoks orada zaten. Bu kafa Topkapı Sarayı’nı restore ederken de IŞİD gibi davranıyor. Bizans eserlerini de yok ediyor Osmanlı eserlerini de çünkü Bizans eserlerini yok ederken Osmanlı eserlerini de yok ediyor müteahhitlik çalışmalarıyla.

Modern toplum inşaattan önce kurgulama üretir, düşünce, fikir geliştirir. Türkiye’de bu yok; IŞİD’de de yok. İnşaat mimarlığın mezarıdır. Önce neyi nasıl yapacağınız tartışmanız ve bu problemi çözmeniz gerekir. Mimarlık, mekânı inşa etme faaliyeti değildir; mekânı anlama, keşfetme ve ona göre çözümler getirme faaliyetidir. İslami çevrede, modern bir toplumda yaşamalarına rağmen sanki geleneksel bir çevrede yaşıyorlarmış gibi davranmak var ve bu da tanrıların yeryüzüne inmesine yol açıyor; kendisini tanrılaştırıyor ve her şey yöneticinin iki dudağı arasında oluyor.

Söyleşimizin İngilizcesi burada.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder