6 Eylül 2015 Pazar

Türenç: Bir tek gazeteciyi bile Silivri zindanlarına tıktırmayacağız


Bu haftaki konuğum gazetecilik hayatına 1975’de başlayan ve halen Basın Konseyi’nin ilk kadın başkanı olarak görev yapan Pınar Türenç.

Bugün ve Millet gazeteleri ile Bugün TV ile Kanaltürk’ün sahibi olan Koza İpek Holding’e baskın yapıldığı gün konuştuk. Haftanın ilerleyen günlerinde ise gazeteciler hakkında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaretten açılan soruşturmalar artarken yine konuştuk.

Türenç’e göre cumhurbaşkanı buluttan nem kapıyor, her durumdan bir vazife çıkarıyor:

“Bu kadar cumhurbaşkanı, bu kadar gazetecilik yılımda, böyle çok soruşturma açtırmadı.  Üstelik bu tutuklamaya kadar varıyor. Şehitlerin defnedildiği törenlerde şehit yakınlarının sarfettiği sözlerden bile durumdan vazife çıkarılıp gözaltına alınan şehit yakınları var. İnsan kendinden korkmazsa suyun mecrasında akmasını sağlar ama bir korkunuz varsa işte böyle hukuk dışı yollar açma girişimleri olur.”

Türenç, gazetecilere gözdağı vermenin kolay olmayacağını söylerken vurguluyor:

“Fakat bu işler kolay olmayacak. Bir tek gazeteciyi bile Silivri zindanlarına tıktırmayacağız. Hepimiz Silivri’ye dizileceğiz ve kimseyi oraya kapattırmayacağız.”

Today’s Zaman’da İngilizce olarak çıkan söyleşimizde konuyu derinlemesine inceledik.


*** Koza İpek Holding’e ve altındaki bazı medya kuruluşlarına yapılan baskın sizin için şaşırtıcı oldu mu?

Şaşırtıcı değildi, neden, çünkü Fuat Avni’den duyumlarını aldık; Koza ve Zaman grubuna, Doğan grubuna ve Sözcü’ye yönelik baskın ve el koyma gibi girişimler olacağını öğrendik. Ancak geçen hafta bu konu bana sorulduğu zaman yapılacağını düşünmediğimi çünkü Türkiye’nin uluslararası itibarının bu kadar düşürülmez diye düşünmüştüm. Koza’ya baskın haberi ile uyanınca şaşırmadım tabi. Normal olmayan şeyler normalleşiyor; önce duyum alıp fikre alışıyor sonra olayı yaşıyorsunuz. Ama bu normal bir durum değil. Demokrasilerde kabul edilemez. Bizde tam bir demokrasi de yok. Umarım bu burada kalır ve ileri gitmez ama seçime kadar daha da gergin günler yaşayacağımızı düşünüyorum.

*** 1 Kasım seçimine kadar daha kötü neler olabilir?

Medya özgürlüğü olmayan bir yerde seçim sağlıklı yapılamaz. Normal olmayan gidişatın bir an önce normalleşmesini istiyoruz. Seçimler normal bir ortamda yapılmalı. Fuat Avni’nin dedikleri yine çıkarsa el koymalar başlayacaktır. Bunları daha önce de yaşadık; Kanaltürk Tuncay Özkan’ın grubundandı ve el koyularak alındı. Demokrasi ve hukuk dışına çıkan olaylar çıkıyor. Bir garabet dönemindeyiz. Bugün bu gruba olan yarın başka gruba olacaktır. Sözcü bugün boş sayfalarla çıktı. Boş çıkan köşe yazıları… Bu normal mi? İçimize siner mi? Nereye kadar gider?

'Hükümet Aksaray’ın yönlendirmesi ile tavır alıyor'

*** Operasyonlar konusunda muhalefette bir algı var ki o da şu; operasyonları cumhurbaşkanı yönetiyor. Bunu gazeteci kökenli milletvekili Barış Yarkadaş dile getirdi. Sizin düşünceniz ne?

Barış Yarkadaş’ın söylediğine katılmamak mümkün değil. Tayyip Erdoğan sık sık bu grup için “yaşatmayacağım” ve “başları koparılacak” gibi her türlü atıfta bulunuyor. Yönetimde tek muktedir Tayyip Erdoğan olduğu için de yapılanlar onun bilgisi ya da yönetimi ile yapılıyor demektir. Aksaray’ın ya da Beştepe’nin yönlendirmesi ile tavır alıyor hükümet.

*** Hükümetin hedefinde Cumhuriyet gazetesi de var; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, MİT tırlarına ait olduğu belirtilen fotoğrafların yayınlandığı Cumhuriyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar hakkında Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında soruşturma başlattı. Sözcü gazetesi de bugünkü sayısında Sözcü’ye bir yılda 57 dava açıldığını belirtiyor. Başka neler var?

En çarpıcı olanlar Fuat Avni’den gelenler: Can Dündar hakkında terör suçu kapsamında dava açılması ve ilerleyen süreçte Cumhuriyet gazetesine el koyulacağı. Fakat bu işler kolay olmayacak. Bir tek gazeteciyi bile Silivri zindanlarına tıktırmayacağız. Hepimiz Silivri’ye dizileceğiz ve kimseyi oraya kapattırmayacağız. Başka gruplara el koyulacak mı bilmiyoruz. İzleyeceğiz. Doğan grubuna yapılan saldırılar çok fazla. Doğan Medya Grubu Başkanı Aydın Doğan etik kurulunu toplamış ve kendilerine terörist damgası yapıştırılmak isteniyor şeklinde görüş bildirmişler. Gazetecilik faaliyetleri terörist faaliyetler kapsamına sokulamaz. İpek Koza Grubu’na da terör örgütüne yataklık yapmak nedeniyle soruşturma açılıyor. Ama olmayan bir terör örgütüne nasıl yardım edilir?

*** Sosyal medya yasakları da var biliyorsunuz. Örneğin Twitter’dan Özgür Gündem’e erişim şu anda engellenmiş durumda. Geleneksel medya kanallarıyla ulaşılamayan haberler için sosyal medya bir alternatif kanal oluşturuyor ancak onun üzerinde de yasaklar var.
Evet, sosyal medyada erişime yasak daha rahat koyuluyor, bunun için gereken mevzuat da hazırlanmıştı zaten.


*** Cumhurbaşkanına hakaret davaları ya da soruşturmalarına da değinelim. Son olarak Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’ya karşı bir savcılık incelemesi var – 12 eylül dönemine yönelik bir eleştirisi kapsamında. Bir de Bodrum ilçesinde yaşanan göçmen faciası sonrası sahile vuran çocuk cesedi üzerine "Utan ey büyük adam" başlıklı köşe yazısı kaleme alan Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök hakkında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a hakaret suçu içerdiği iddiasıyla soruşturma başlatıldı. Bugün yazarı Yavuz Baydar’a karşı da Erdoğan hakaret gerekçesiyle soruşturma var. Ve pek çok başka gazeteci ve kişi cumhurbaşkanına hakaretten ya soruşturma altında ya da yargılanıyor. Bu nasıl yorumluyorsunuz?

Cumhurbaşkanı buluttan nem kapar duruma geldi, her sözden ve durumdan bir vazife çıkarıyor. Bu kadar cumhurbaşkanı, bu kadar gazetecilik yılımda böyle çok soruşturma açtırmadı.  Üstelik bu tutuklamaya kadar varıyor. Şehitlerin defnedildiği törenlerde şehit yakınlarının sarfettiği sözlerden bile durumdan vazife çıkarılıp gözaltına alınan şehit yakınları var. İnsan kendinden korkmazsa suyun mecrasında akmasını sağlar ama bir korkunuz varsa işte böyle hukuk dışı yollar açma girişimleri olur. Ama bunların hiçbiri başarılı olmayacaktır.

Bu arada dünya çapında bir gazetecilik başarısı yaşadık. Bir fotoğraf karesi ile yaşanan dram sergilendi. Genç bir yerel gazeteci olan Nilüfer Demir yılın gazetecilik fotoğrafına imza attı ama bunun ötesinde başardığı şey dünyanın bu trajediyi duyması oldu. Bu da gösteriyor ki medyanın gücüne karşı etrafa korku salarak karşı durulamaz.

*** Bazı medya grupları da “havuz medyası” oldukları için hedef gösteriyor, tamamen gazetecilikle ilgisi olmayan türde yayınlar yapıyor. Türkiye’de yaşadığımız nedir?

Dünya Barış Günü’nde Türkiye ayrışma yaşıyor. Bugün ayrıca Yargıtay’ın açılış günü. Devlet adamları gelmiş yargıyı ve hukuku konuşuyor. Olanlar hukukun neresine sığıyor? Medya ile terör arasında bağlantı kurulması kabul edilemez. Gazetecinin toplayıp yayınladığı bilgi basılır, kiminin hoşuna gider kiminin de gitmez. Ancak gazeteciye terörist damgası koyarsanız kabul edilemez. Dün akşam Kanal 24’de üç yazar çıktılar Doğan Medya Grubu’nu kıyım kıyım kestiler; Aydın Doğan terör örgütü PKK’ya destek sağlayan kişidir dediler; en büyük medya grubu ve çok reklam alıyor dediler. Böyle bir yayıncılık ve gazetecilik nasıl olur? İlkelerimiz yerlerde sürünüyor. RTÜK hepimizin vergileriyle besleniyor ve bugün çıkıp kimi, nasıl suçluyorsun, elinde kanıt var mı diye sormuyor! Başbakan yardımcısı da konuşmuyor bu konuda; normal şartlarda bugün konuşmasını beklerdim. Televizyonda ya da basılı yayınlarda linç etme, hedef gösterme var. Taraflı yönetim ve benden olmayan yaşamasın; karşıma dikilen herkesi siler süpürürüm. Anayasa’nın 28 ve 30. Maddelerini bugün bir daha çiğnedik; halkın haber alma hakkının yok edilmesi. Böylesi gözdağı verilen bir yerde serbest gazetecilik yapamazsınız.

'En büyük iki sorun basın özgürlüğü ve yargı bağımsızlığı olmaması'

*** Siz uzun yıllar gazetecilik yaptınız. Böyle bir dönem yaşamış mıydınız?

Böyle bir dönem yaşamadık. 1974’den beri siyasi habercilik yaptım, cumhurbaşkanları ve başbakanları bire bir takip ettim; böyle bir dönem yaşamadım. 1950-1959 arası, ihtilale kadar, bazı gazetelerin boş köşelerle çıktığını biliyoruz. Şimdiki döneme bakıyoruz, 13 yıldır baskı var. Kanal 24’de Doğan Grubu’na karşı yapılan yayından örnek verdim, Hürriyet gazetesi kapansa çok mutlu olacaklar. Hürriyet en eski gazetelerden, halka malolmuş. 1950’li yıllarda bile bu anlayış yoktu. Özal döneminde ANAP’tan sorumlu siyasi muhabirdim; bu kadar yakın takip ettiğim Özal, “Bu kadar üstümüze gelmeyin, haksızlık yapmayın” diyordu bazen, o kadar; bu günlerde gördüğümüz gibi medya patronlarına telefon açıp Pınar Türenç’i karşıma bir daha çıkarmayın, soru sordurmayın, işten atın gibi şeyler olmuyordu. Demirel bir gün başbakanlık kapısında görüşürken çat çat soru sordum; “Pınar, o kadar üstüme gelme,” dedi. Dediği sadece bu; o zaman Milliyet’teydim, patronuma telefon açmadı. Akşam yemekte yanına çağırıp “Hadi, sor bakalım daha neler soracaksın,” derdi. Demokrat kimlikleri vardı bu siyasetçilerin. Şimdiki siyasi anlayış tek adam dönemi dediğimiz zaman “neyimiz eksik” diye soruyor siyasetçiler. Çok şeyleri eksik ve bunu kabul etmiyoruz. Evet, ekonominin iyi gitmesi çok önemli; halk cebine bakıyor ve yaşama mücadelesinde. Ancak aslında en büyük iki sorun basın özgürlüğü ve yargı bağımsızlığı olmaması. Yargının gücü olsa, bağımsız olsa bunlar olmaz.

*** Basın Konseyi üzerinde baskı var mı?

Şu kapıdan girince burası herkesin kurumu ve o grup şu grup diye bakmıyoruz. Medya özgürlüğü ve bağımsızlığı için çalışıyoruz. Dünya Basın Konseyi üyesiyiz. Türkiye’de, Birleşmiş Milletler’in kabul ettiği tek danışman kuruluşuz. Yaptığımız çalışmalar oraya da gidiyor. Yurt dışı bağlantılarımız var. Üzerimizde kolay kolay baskı kurulamaz. Bize medya etiği ile ilgili şikayetler geliyor ve inceleyip “yersizlik”, “uyarı” ya da “kınama” kararı çıkarıyoruz. Aldığımız kararları medya ve kamuoyu ile paylaşıyoruz. Aynı kişiler mahkemelere başvurduğunda Basın Konseyi kararları bilirkişi raporu olarak kabul ediliyor. Ayrıca şeffafız, denetimden geçiyoruz. Ben seçimle göreve geldim. Kazancım yok buradan. Üye bağışları ve aidatları ile finansal destek sağlıyoruz. Bütün kurul üyelerimiz ve avukatlar ücretsiz olarak görev yapıyor. Çok sayıda gazeteci okur temsilcileri ve hukukçu üyelerimiz var yüksek kurulda. Hepsi de gönüllü çalışıyor ve kendileri üstüne harcama yapıyor masraflarımızı karşılamak için. Sivil toplum kuruluşuyuz.

*** Basın Konseyi’ne en çok kimler başvuruyor?

Gezi olaylarında bakanlardan biri bize başvurdu. Milletvekilleri ya da parti genel başkanları da başvuruyor. Halktan ve gazetecilerden çok başvuru oluyor. Yağmur gibi başvuru var son aylarda. Hukukçularla çalışıyoruz.

'Gazeteci kimliğini taşıyan kimse hapse girmemeli'

*** Tutuklanan gazeteciler için dayanışmayı anlatır mısınız? Tablo nedir?

Bu işler başladığında önce teker teker içeri alınan gazeteciler karşısında medya bir süre sustu. Biz öncülük yaptık ve Silivri’ye gittik ellerinden tuttuk, direnin dedik. Onlar da dışarı çıktıktan sonra gelip bize teşekkür ettiler. Basın Konseyi ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti ile İstanbul Gazeteciler Cemiyeti bu gazetecilerle birliktelik sergiledi. Silivri’deki koşulları anlatan bir kitapçık hazırladık ve gazetecilerin karşı karşıya kaldığı kötü şartları dünyaya duyurduk. O zaman Mustafa Balbay, Tuncay Özkan gibi isimler hapisteydi, şimdi dışarıdalar.

*** Şu anda Silivri’de tutuklu iki gazeteci kaldı yanılmıyorsam. Ayrıca başka illerde KCK kapsamında tutuklu olan gazeteciler var ve yine terör ile ilişkilendiriliyor. Silivri’de tutuklu olan Hidayet Karaca ve Mehmet Baransu’nun yalnız bırakıldığını söyleyenler var. Ne diyorsunuz?

Şu anda da çoğunlukla KCK ile ilişkilendirilen gazeteciler var, 20-22 kadar. Ayrıca Hidayet Karaca ve Mehmet Baransu ayrı nedenlerle içerideler. Gazeteci kimliğini taşıyan kimse hapse girmemeli. Gazete binasından gazeteci tutuklama olamaz. Hidayet Karaca da böyle alındı, gazete binasından alıp götürdüler. Bir yayınla ilgili olarak suçlanıyor. Hala mahkemesi görülmedi. En büyük sıkıntımız da bu. Hapiste tutulan gazeteciler 3-5 yıl sonra mahkemeye çıkıyor. Böyle bir adalet sistemi olabilir mi? Hapisten çıkarılıp tutuksuz yargılanmaları gerekir.

*** Karaca ve Baransu’yu da ziyaret ettiniz mi?

Ziyaret etmedik henüz. Ziyarete izin için başvuracağız. Yalnız değiller. Ben Basın Konseyi’nin başkanı olarak yalnız olmadıklarını her platformda söylüyorum. Gazeteci terörist değildir. Gazeteci terörist diye tutuklanamaz ama eğer yaslara aykırı bir durum varsa tutuksuz yargılanırlar. Gazete binalarından alınıp tutuklandılar.

*** CHP bir medya komisyonu kurdu ve medya üzerindeki baskıları araştırmaya başladı. Faydası olur mu?

CHP son 2-3 senedir Veli Ağbaba kanalıyla bu işleri yapıyor; medya raporları tutup yayınlıyor. Ayrıca bazı gazeteci kökenli milletvekilleri tutuklu gazetecileri ziyaret ediyor. CHP doğru bir iş yapıyor. MHP de medya üzerindeki baskıları eleştiriyor. Halkın haber alma özgürlüğü yoksa biz yokuz. Bu halkın özgürlüğüdür; haber alacak ve kararını buna göre verecek. Bir ülkede haber alma özgürlüğü kısıtlanırsa burada demokrasi yoktur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder