Bu haftaki konuğum gazetecilik hayatına 1975’de başlayan ve
halen Basın Konseyi’nin ilk kadın başkanı olarak görev yapan Pınar Türenç.
Bugün ve Millet gazeteleri ile Bugün TV ile Kanaltürk’ün
sahibi olan Koza İpek Holding’e baskın yapıldığı gün konuştuk. Haftanın
ilerleyen günlerinde ise gazeteciler hakkında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a
hakaretten açılan soruşturmalar artarken yine konuştuk.
Türenç’e göre cumhurbaşkanı buluttan nem kapıyor, her durumdan bir vazife çıkarıyor:
“Bu kadar
cumhurbaşkanı, bu kadar gazetecilik yılımda, böyle çok soruşturma
açtırmadı. Üstelik bu tutuklamaya kadar
varıyor. Şehitlerin defnedildiği törenlerde şehit yakınlarının sarfettiği
sözlerden bile durumdan vazife çıkarılıp gözaltına alınan şehit yakınları var.
İnsan kendinden korkmazsa suyun mecrasında akmasını sağlar ama bir korkunuz
varsa işte böyle hukuk dışı yollar açma girişimleri olur.”
Türenç,
gazetecilere gözdağı vermenin kolay olmayacağını söylerken vurguluyor:
“Fakat bu
işler kolay olmayacak. Bir tek gazeteciyi bile Silivri zindanlarına
tıktırmayacağız. Hepimiz Silivri’ye dizileceğiz ve kimseyi oraya
kapattırmayacağız.”
Today’s
Zaman’da İngilizce olarak çıkan söyleşimizde konuyu derinlemesine inceledik.
*** Koza
İpek Holding’e ve altındaki bazı medya kuruluşlarına yapılan baskın sizin için
şaşırtıcı oldu mu?
Şaşırtıcı
değildi, neden, çünkü Fuat Avni’den duyumlarını aldık; Koza ve Zaman grubuna,
Doğan grubuna ve Sözcü’ye yönelik baskın ve el koyma gibi girişimler olacağını
öğrendik. Ancak geçen hafta bu konu bana sorulduğu zaman yapılacağını
düşünmediğimi çünkü Türkiye’nin uluslararası itibarının bu kadar düşürülmez
diye düşünmüştüm. Koza’ya baskın haberi ile uyanınca şaşırmadım tabi. Normal
olmayan şeyler normalleşiyor; önce duyum alıp fikre alışıyor sonra olayı
yaşıyorsunuz. Ama bu normal bir durum değil. Demokrasilerde kabul edilemez.
Bizde tam bir demokrasi de yok. Umarım bu burada kalır ve ileri gitmez ama
seçime kadar daha da gergin günler yaşayacağımızı düşünüyorum.
*** 1 Kasım
seçimine kadar daha kötü neler olabilir?
Medya
özgürlüğü olmayan bir yerde seçim sağlıklı yapılamaz. Normal olmayan gidişatın
bir an önce normalleşmesini istiyoruz. Seçimler normal bir ortamda yapılmalı. Fuat
Avni’nin dedikleri yine çıkarsa el koymalar başlayacaktır. Bunları daha önce de
yaşadık; Kanaltürk Tuncay Özkan’ın grubundandı ve el koyularak alındı.
Demokrasi ve hukuk dışına çıkan olaylar çıkıyor. Bir garabet dönemindeyiz.
Bugün bu gruba olan yarın başka gruba olacaktır. Sözcü bugün boş sayfalarla
çıktı. Boş çıkan köşe yazıları… Bu normal mi? İçimize siner mi? Nereye kadar
gider?
'Hükümet Aksaray’ın yönlendirmesi ile tavır alıyor'
***
Operasyonlar konusunda muhalefette bir algı var ki o da şu; operasyonları
cumhurbaşkanı yönetiyor. Bunu gazeteci kökenli milletvekili Barış Yarkadaş dile
getirdi. Sizin düşünceniz ne?
Barış
Yarkadaş’ın söylediğine katılmamak mümkün değil. Tayyip Erdoğan sık sık bu grup
için “yaşatmayacağım” ve “başları koparılacak” gibi her türlü atıfta bulunuyor.
Yönetimde tek muktedir Tayyip Erdoğan olduğu için de yapılanlar onun bilgisi ya
da yönetimi ile yapılıyor demektir. Aksaray’ın ya da Beştepe’nin yönlendirmesi
ile tavır alıyor hükümet.
***
Hükümetin hedefinde Cumhuriyet gazetesi de var; İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı, MİT tırlarına ait olduğu belirtilen fotoğrafların yayınlandığı
Cumhuriyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar hakkında Terörle Mücadele
Kanunu (TMK) kapsamında soruşturma başlattı. Sözcü gazetesi de bugünkü
sayısında Sözcü’ye bir yılda 57 dava açıldığını belirtiyor. Başka neler var?
En çarpıcı
olanlar Fuat Avni’den gelenler: Can Dündar hakkında terör suçu kapsamında dava
açılması ve ilerleyen süreçte Cumhuriyet gazetesine el koyulacağı. Fakat bu
işler kolay olmayacak. Bir tek gazeteciyi bile Silivri zindanlarına
tıktırmayacağız. Hepimiz Silivri’ye dizileceğiz ve kimseyi oraya
kapattırmayacağız. Başka gruplara el koyulacak mı bilmiyoruz. İzleyeceğiz.
Doğan grubuna yapılan saldırılar çok fazla. Doğan Medya Grubu Başkanı Aydın
Doğan etik kurulunu toplamış ve kendilerine terörist damgası yapıştırılmak
isteniyor şeklinde görüş bildirmişler. Gazetecilik faaliyetleri terörist
faaliyetler kapsamına sokulamaz. İpek Koza Grubu’na da terör örgütüne yataklık
yapmak nedeniyle soruşturma açılıyor. Ama olmayan bir terör örgütüne nasıl
yardım edilir?
*** Sosyal
medya yasakları da var biliyorsunuz. Örneğin Twitter’dan Özgür Gündem’e erişim
şu anda engellenmiş durumda. Geleneksel medya kanallarıyla ulaşılamayan
haberler için sosyal medya bir alternatif kanal oluşturuyor ancak onun üzerinde
de yasaklar var.
Evet, sosyal
medyada erişime yasak daha rahat koyuluyor, bunun için gereken mevzuat da
hazırlanmıştı zaten.
***
Cumhurbaşkanına hakaret davaları ya da soruşturmalarına da değinelim. Son
olarak Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’ya karşı bir savcılık
incelemesi var – 12 eylül dönemine yönelik bir eleştirisi kapsamında. Bir de Bodrum
ilçesinde yaşanan göçmen faciası sonrası sahile vuran çocuk cesedi üzerine
"Utan ey büyük adam" başlıklı köşe yazısı kaleme alan Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök hakkında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a hakaret suçu içerdiği
iddiasıyla soruşturma başlatıldı. Bugün yazarı Yavuz
Baydar’a karşı da Erdoğan hakaret gerekçesiyle soruşturma var. Ve pek çok başka gazeteci ve kişi
cumhurbaşkanına hakaretten ya soruşturma altında ya da yargılanıyor. Bu nasıl yorumluyorsunuz?
Cumhurbaşkanı
buluttan nem kapar duruma geldi, her sözden ve durumdan bir vazife çıkarıyor.
Bu kadar cumhurbaşkanı, bu kadar gazetecilik yılımda böyle çok soruşturma
açtırmadı. Üstelik bu tutuklamaya kadar
varıyor. Şehitlerin defnedildiği törenlerde şehit yakınlarının sarfettiği
sözlerden bile durumdan vazife çıkarılıp gözaltına alınan şehit yakınları var.
İnsan kendinden korkmazsa suyun mecrasında akmasını sağlar ama bir korkunuz
varsa işte böyle hukuk dışı yollar açma girişimleri olur. Ama bunların hiçbiri
başarılı olmayacaktır.
Bu arada
dünya çapında bir gazetecilik başarısı yaşadık. Bir fotoğraf karesi ile yaşanan
dram sergilendi. Genç bir yerel gazeteci olan Nilüfer Demir yılın gazetecilik
fotoğrafına imza attı ama bunun ötesinde başardığı şey dünyanın bu trajediyi
duyması oldu. Bu da gösteriyor ki medyanın gücüne karşı etrafa korku salarak
karşı durulamaz.
*** Bazı
medya grupları da “havuz medyası” oldukları için hedef gösteriyor, tamamen
gazetecilikle ilgisi olmayan türde yayınlar yapıyor. Türkiye’de yaşadığımız
nedir?
Dünya Barış
Günü’nde Türkiye ayrışma yaşıyor. Bugün ayrıca Yargıtay’ın açılış günü. Devlet
adamları gelmiş yargıyı ve hukuku konuşuyor. Olanlar hukukun neresine sığıyor?
Medya ile terör arasında bağlantı kurulması kabul edilemez. Gazetecinin
toplayıp yayınladığı bilgi basılır, kiminin hoşuna gider kiminin de gitmez.
Ancak gazeteciye terörist damgası koyarsanız kabul edilemez. Dün akşam Kanal
24’de üç yazar çıktılar Doğan Medya Grubu’nu kıyım kıyım kestiler; Aydın Doğan
terör örgütü PKK’ya destek sağlayan kişidir dediler; en büyük medya grubu ve
çok reklam alıyor dediler. Böyle bir yayıncılık ve gazetecilik nasıl olur?
İlkelerimiz yerlerde sürünüyor. RTÜK hepimizin vergileriyle besleniyor ve bugün
çıkıp kimi, nasıl suçluyorsun, elinde kanıt var mı diye sormuyor! Başbakan
yardımcısı da konuşmuyor bu konuda; normal şartlarda bugün konuşmasını
beklerdim. Televizyonda ya da basılı yayınlarda linç etme, hedef gösterme var.
Taraflı yönetim ve benden olmayan yaşamasın; karşıma dikilen herkesi siler
süpürürüm. Anayasa’nın 28 ve 30. Maddelerini bugün bir daha çiğnedik; halkın
haber alma hakkının yok edilmesi. Böylesi gözdağı verilen bir yerde serbest
gazetecilik yapamazsınız.
'En büyük iki sorun basın özgürlüğü ve yargı bağımsızlığı olmaması'
*** Siz uzun
yıllar gazetecilik yaptınız. Böyle bir dönem yaşamış mıydınız?
Böyle bir
dönem yaşamadık. 1974’den beri siyasi habercilik yaptım, cumhurbaşkanları ve
başbakanları bire bir takip ettim; böyle bir dönem yaşamadım. 1950-1959 arası,
ihtilale kadar, bazı gazetelerin boş köşelerle çıktığını biliyoruz. Şimdiki
döneme bakıyoruz, 13 yıldır baskı var. Kanal 24’de Doğan Grubu’na karşı yapılan
yayından örnek verdim, Hürriyet gazetesi kapansa çok mutlu olacaklar. Hürriyet
en eski gazetelerden, halka malolmuş. 1950’li yıllarda bile bu anlayış yoktu.
Özal döneminde ANAP’tan sorumlu siyasi muhabirdim; bu kadar yakın takip ettiğim
Özal, “Bu kadar üstümüze gelmeyin, haksızlık yapmayın” diyordu bazen, o kadar;
bu günlerde gördüğümüz gibi medya patronlarına telefon açıp Pınar Türenç’i
karşıma bir daha çıkarmayın, soru sordurmayın, işten atın gibi şeyler
olmuyordu. Demirel bir gün başbakanlık kapısında görüşürken çat çat soru
sordum; “Pınar, o kadar üstüme gelme,” dedi. Dediği sadece bu; o zaman
Milliyet’teydim, patronuma telefon açmadı. Akşam yemekte yanına çağırıp “Hadi,
sor bakalım daha neler soracaksın,” derdi. Demokrat kimlikleri vardı bu
siyasetçilerin. Şimdiki siyasi anlayış tek adam dönemi dediğimiz zaman “neyimiz
eksik” diye soruyor siyasetçiler. Çok şeyleri eksik ve bunu kabul etmiyoruz.
Evet, ekonominin iyi gitmesi çok önemli; halk cebine bakıyor ve yaşama
mücadelesinde. Ancak aslında en büyük iki sorun basın özgürlüğü ve
yargı bağımsızlığı olmaması. Yargının gücü olsa, bağımsız olsa bunlar olmaz.
*** Basın
Konseyi üzerinde baskı var mı?
Şu kapıdan
girince burası herkesin kurumu ve o grup şu grup diye bakmıyoruz. Medya
özgürlüğü ve bağımsızlığı için çalışıyoruz. Dünya Basın Konseyi üyesiyiz.
Türkiye’de, Birleşmiş Milletler’in kabul ettiği tek danışman kuruluşuz.
Yaptığımız çalışmalar oraya da gidiyor. Yurt dışı bağlantılarımız var.
Üzerimizde kolay kolay baskı kurulamaz. Bize medya etiği ile ilgili şikayetler
geliyor ve inceleyip “yersizlik”, “uyarı” ya da “kınama” kararı çıkarıyoruz. Aldığımız
kararları medya ve kamuoyu ile paylaşıyoruz. Aynı kişiler mahkemelere
başvurduğunda Basın Konseyi kararları bilirkişi raporu olarak kabul ediliyor.
Ayrıca şeffafız, denetimden geçiyoruz. Ben seçimle göreve geldim. Kazancım yok
buradan. Üye bağışları ve aidatları ile finansal destek sağlıyoruz. Bütün kurul
üyelerimiz ve avukatlar ücretsiz olarak görev yapıyor. Çok sayıda gazeteci okur
temsilcileri ve hukukçu üyelerimiz var yüksek kurulda. Hepsi de gönüllü
çalışıyor ve kendileri üstüne harcama yapıyor masraflarımızı karşılamak için.
Sivil toplum kuruluşuyuz.
*** Basın
Konseyi’ne en çok kimler başvuruyor?
Gezi
olaylarında bakanlardan biri bize başvurdu. Milletvekilleri ya da parti genel
başkanları da başvuruyor. Halktan ve gazetecilerden çok başvuru oluyor. Yağmur
gibi başvuru var son aylarda. Hukukçularla çalışıyoruz.
'Gazeteci kimliğini taşıyan kimse hapse girmemeli'
*** Tutuklanan
gazeteciler için dayanışmayı anlatır mısınız? Tablo nedir?
Bu işler
başladığında önce teker teker içeri alınan gazeteciler karşısında medya bir
süre sustu. Biz öncülük yaptık ve Silivri’ye gittik ellerinden tuttuk, direnin
dedik. Onlar da dışarı çıktıktan sonra gelip bize teşekkür ettiler. Basın
Konseyi ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti ile İstanbul Gazeteciler Cemiyeti bu
gazetecilerle birliktelik sergiledi. Silivri’deki koşulları anlatan bir
kitapçık hazırladık ve gazetecilerin karşı karşıya kaldığı kötü şartları
dünyaya duyurduk. O zaman Mustafa Balbay, Tuncay Özkan gibi isimler hapisteydi,
şimdi dışarıdalar.
*** Şu anda
Silivri’de tutuklu iki gazeteci kaldı yanılmıyorsam. Ayrıca başka illerde KCK
kapsamında tutuklu olan gazeteciler var ve yine terör ile ilişkilendiriliyor.
Silivri’de tutuklu olan Hidayet Karaca ve Mehmet Baransu’nun yalnız
bırakıldığını söyleyenler var. Ne diyorsunuz?
Şu anda da
çoğunlukla KCK ile ilişkilendirilen gazeteciler var, 20-22 kadar. Ayrıca
Hidayet Karaca ve Mehmet Baransu ayrı nedenlerle içerideler. Gazeteci kimliğini
taşıyan kimse hapse girmemeli. Gazete binasından gazeteci tutuklama olamaz.
Hidayet Karaca da böyle alındı, gazete binasından alıp götürdüler. Bir yayınla
ilgili olarak suçlanıyor. Hala mahkemesi görülmedi. En büyük sıkıntımız da bu.
Hapiste tutulan gazeteciler 3-5 yıl sonra mahkemeye çıkıyor. Böyle bir adalet
sistemi olabilir mi? Hapisten çıkarılıp tutuksuz yargılanmaları gerekir.
*** Karaca
ve Baransu’yu da ziyaret ettiniz mi?
Ziyaret
etmedik henüz. Ziyarete izin için başvuracağız. Yalnız değiller. Ben Basın
Konseyi’nin başkanı olarak yalnız olmadıklarını her platformda söylüyorum.
Gazeteci terörist değildir. Gazeteci terörist diye tutuklanamaz ama eğer
yaslara aykırı bir durum varsa tutuksuz yargılanırlar. Gazete binalarından
alınıp tutuklandılar.
*** CHP bir
medya komisyonu kurdu ve medya üzerindeki baskıları araştırmaya başladı. Faydası
olur mu?
CHP son 2-3
senedir Veli Ağbaba kanalıyla bu işleri yapıyor; medya raporları tutup
yayınlıyor. Ayrıca bazı gazeteci kökenli milletvekilleri tutuklu gazetecileri
ziyaret ediyor. CHP doğru bir iş yapıyor. MHP de medya üzerindeki baskıları
eleştiriyor. Halkın haber alma özgürlüğü yoksa biz yokuz. Bu halkın
özgürlüğüdür; haber alacak ve kararını buna göre verecek. Bir ülkede haber alma
özgürlüğü kısıtlanırsa burada demokrasi yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder