"Bakın dikkat edin onlar açısından çözüm süreci
nedir biliyor musunuz? Matbaaya giderken yolda düşmüş iki sayfa kağıttan
ibarettir. O kadar. Çözüm süreci onlar için budur. Ama bizim açımızdan yaşam
gerekçemizdir."
HDP Eş Genel Başkanı ve İstanbul milletvekili adayı Selahattin
Demirtaş bu sözleri İstanbul 3. Bölge milletvekili adayları ile 19 Nisan Pazar
günü Esenyurt Cumhuriyet Meydanı'nda düzenlenen halk buluşmasında söyledi. Neden?
Çünkü Başbakan Ahmet Davutoğlu, çözüm sürecinin AK Parti seçim beyannamesinde
yer almayışını, daha doğrusu sadece isminin geçmesini, böyle açıklamıştı:
“Dijital ortamda metin baskıya gönderilirken bazı
kaymalar olmuş, bir iki sayfa düşmüş. Onlar eklenerek beyanname tekrar baskıya
gönderilecek.”
Kürt sorunu ile ilgili çözüm süreci nihayete ererse
silahların susması, toplumsal barış ve tüm yurttaşların haklardan eşit olarak
yararlandığı daha demokratik bir Türkiye mümkün olabilecekken başbakan, çözüm
süreci bu ülke ve vatandaşları için ne kadar önem taşıdığına vurgu yapmayınca
insan düşünüyor: Çözüm süreci acaba matbaaya giderken yolda düşmüş iki sayfa
kağıttan mı ibaret?
Kısa bir süre önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da "Kürt meselesi
yoktur!" deyince Kürtler ve çözüm yanlıları elbette karamsarlığa düştü.
Demirtaş’ın ifadesi Kürtlerin çoğunun hislerini
yansıtıyor. Yaklaşık iki yıldır süren çatışmasızlık ortamı ve İmralı’da Abdullah
Öcalan’la, ayrıca PKK ile yapılan görüşmeler umut verdi. Binlerce kişinin
yaşamına mal olan, yıllardır toplumda düşmanlıklara yol açan bir sorunun çözüm
yoluna girme ihtimali bile önemli ancak artık iki yıl oldu, beklentiler
gittikçe artıyor.
11 Nisan’da Ağrı kırsalında meydana gelen çatışma, pek
çok haberde “PKK askere saldırdı” benzeri başlıklarla verildi. Olayın
detaylarına bakınca, tarafların birbirinden çok farklı, hatta çelişen
açıklamalar yaptığını gördük.
Seçim öncesi dönemde çatışmasızlık durumu sürerken
bu olay neden çıktı? HDP’nin oylarının düşmesini istemeyen herhalde çatışma
çıkarmaz; peki barajı aşma ihtimali olan HDP’nin oy oranını düşürmeye yönelik
bir çaba mı var?
Bu hafta Monday Talk konuğum Türkiye Barış Meclisi’nde
(TBM) 2007 yılından beri Kürt sorunun çözümü için çabalayan, hükümete öneriler
sunan gazeteci Hakan Tahmaz, kuruluşundan beri uzun süre Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nde (ÖDP) başkan yardımcılığı da yapmış olan bir kişi.
Hakan Tahmaz'a ilk sorum 15 Nisan’da açıklanan AK Parti'nin seçim
beyannamesinde Kürt sorununa ya da çözüm sürecine yönelik açıklama olmamasına tepkisiydi. Yanıtı kısaca şöyle oldu:
“Barışçıl bir çözüme ulaşmak için AK Parti
tarafından ifade edilen bir siyasi irade yok. Belli ki barış süreci derin
dondurucuda. Sadece bu da değil; hükümet
tarafından diğer tarafı düşmanlaştırma ve şeytanlaştırma da var.”
Bu şeytanlaştırmanın en bariz örneğinin Ağrı
olayıyla ortaya çıktığını söyleyen Tahmaz, Demirtaş’ın hükümet tarafından hedef
haline getirildiğini, Genelkurmay’ın olaydan uzak durduğunu, ve belli ki olaya
valilikten verilen talimatla jandarmanın karıştığını belirtti.
Söyleşimizden altı çizilecek bölümler şöyle:
“Hükümetin yanlışı henüz olay hakkında araştırmaları
yokken, bölgeden sağlam bilgiler edinmeden hem cumhurbaşkanının, hem başbakanın
hem de diğer bazı yetkililerin açıklamalar yapıp, HDP’yi suçlu çıkarmaya
çalışmaları ve çatışmadan fayda sağlamak istemeleridir. Hükümet olayla ilgili
olarak Ankara’dan yorum yapmadan önce Ağrı’da incelemler yapmalıydı.
“AK Parti’nin seçim beyannamesi iki şeyi gösteriyor.
İlki, HDP’yi meclise sokmamak için uğraşacağı, ikincisi de milliyetçi oylara oynadığı.
Zaten bu iki amaç Kürt sorununu çözmenin önündeki engellerdir de diyebiliriz.
Dünyada çatışmalar Türkiye’deki gibi çözülmüyor
“Dünyanın hiçbir yerinde çatışmalar Türkiye’deki gibi
çözülmemiştir. Öncelikle her iki tarftan da sivil toplum sürece dahil
edilmeliydi. Çözüm süreci meclis zemini de taşınmadı. Biz toplum olarak neden
sadece hükümet ya da HDP yetkililerin açıklamalarıyla yetinmek zorunda kalalım
ki? Demokratik bir müzakere süreci yaşanmıyor.
“Çözüm sürecinde henüz bir ilerleme kaydetmedik;
sadece çatışmasızlık ve diyalog mevcut. Hükümetin bir yol haritası yok. Ayrıca belli
ki çözüm sürecine direnen bir bürokrasi ve güvenlik kadrosu var. Dünyanın başka
ülkelerinde bu gibi sorunların çözüm süreçlerinde, devlet görevlileri çatışma
çözümü konusunda eğitimden geçerler; Türkiye’de bu da olmadı.
“Eğer Türkiye’de kuvvetler ayrılığının olmadığı ve tek
kişinin hakimiyetine dayalı bir başkanlık sistemi olursa, bu çözüm sürecinin
sona ermesi anlamına gelir. Zaten süreç şimdi de çoğunlukla Erdoğan’ın tek
taraflı isteklerine göre yürüyor. Bu davranış şekli, başkanlık sistemiyle bir
de kurumsallaşırsa, silahların bırakılması gibi en temel amaçlardan bile
uzaklaşabiliriz.
Hükümet atadığı valiyi kontrol edemiyorsa…
“HDP’nin başarılı olup barajı geçme ihtimali çok
yüksek çünkü bu potansiyeli ona AK Parti sağlıyor. AK Parti yüzde 10 seçim
barajını kaldırmayarak son derece demokratik olmayan bir tavır sergiledi. 2009
ve 2011’de AK Parti gerilim siyaseti izleyerek kazandı ancak bu artık
sürdürülebilir değil. Hükümet gerilim politikasına devam ederse, milliyetçi
oylarını arttırır. Provokasyonlara gelince, eğer bunlar oluyorsa, hükümet bunları
önlemekle yükümlü. Ayrıca hükümet atadığı valileri kontrol edemiyorsa, otorite
sorunu var demektir. Bir de günümüzde hızlı iletişim yolları sayesinde
provokasyonlar çok çabuk gün ışığına çıkıyor.
“HDP’nin meclise girdikten sonra AK Parti ile
işbirliği yapacağını düşünenler, ya Kürt siyasetini bilmeyenler yada HDP
hakkında korku ve önyargılara sahip olanlar. Sosyalist gelenekten gelen ve Kürt
sorunun çözümü için uzunca bir süredir çalışan biriyim. HDP’nin, Erdoğan’ın
başkan olması için bir başkanlık sistemi gelsin diye AK Parti ile işbirliği yapması,
HDP’nin intiharı anlamına gelir. AK Parti’nin tek adamlık için planları varsa
buna hepimiz karşı çıkmalıyız.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder