20 Nisan 2015 Pazartesi

Çözüm süreci nereye?



"Bakın dikkat edin onlar açısından çözüm süreci nedir biliyor musunuz? Matbaaya giderken yolda düşmüş iki sayfa kağıttan ibarettir. O kadar. Çözüm süreci onlar için budur. Ama bizim açımızdan yaşam gerekçemizdir." 

HDP Eş Genel Başkanı ve İstanbul milletvekili adayı Selahattin Demirtaş bu sözleri İstanbul 3. Bölge milletvekili adayları ile 19 Nisan Pazar günü Esenyurt Cumhuriyet Meydanı'nda düzenlenen halk buluşmasında söyledi. Neden? Çünkü Başbakan Ahmet Davutoğlu, çözüm sürecinin AK Parti seçim beyannamesinde yer almayışını, daha doğrusu sadece isminin geçmesini, böyle açıklamıştı:

“Dijital ortamda metin baskıya gönderilirken bazı kaymalar olmuş, bir iki sayfa düşmüş. Onlar eklenerek beyanname tekrar baskıya gönderilecek.”

Kürt sorunu ile ilgili çözüm süreci nihayete ererse silahların susması, toplumsal barış ve tüm yurttaşların haklardan eşit olarak yararlandığı daha demokratik bir Türkiye mümkün olabilecekken başbakan, çözüm süreci bu ülke ve vatandaşları için ne kadar önem taşıdığına vurgu yapmayınca insan düşünüyor: Çözüm süreci acaba matbaaya giderken yolda düşmüş iki sayfa kağıttan mı ibaret?

Kısa bir süre önce Cumhurbaşkanı  Recep Tayyip Erdoğan da "Kürt meselesi yoktur!" deyince Kürtler ve çözüm yanlıları elbette karamsarlığa düştü.

Demirtaş’ın ifadesi Kürtlerin çoğunun hislerini yansıtıyor. Yaklaşık iki yıldır süren çatışmasızlık ortamı ve İmralı’da Abdullah Öcalan’la, ayrıca PKK ile yapılan görüşmeler umut verdi. Binlerce kişinin yaşamına mal olan, yıllardır toplumda düşmanlıklara yol açan bir sorunun çözüm yoluna girme ihtimali bile önemli ancak artık iki yıl oldu, beklentiler gittikçe artıyor.

11 Nisan’da Ağrı kırsalında meydana gelen çatışma, pek çok haberde “PKK askere saldırdı” benzeri başlıklarla verildi. Olayın detaylarına bakınca, tarafların birbirinden çok farklı, hatta çelişen açıklamalar yaptığını gördük.

Seçim öncesi dönemde çatışmasızlık durumu sürerken bu olay neden çıktı? HDP’nin oylarının düşmesini istemeyen herhalde çatışma çıkarmaz; peki barajı aşma ihtimali olan HDP’nin oy oranını düşürmeye yönelik bir çaba mı var?

Bu hafta Monday Talk konuğum Türkiye Barış Meclisi’nde (TBM) 2007 yılından beri Kürt sorunun çözümü için çabalayan, hükümete öneriler sunan gazeteci Hakan Tahmaz, kuruluşundan beri uzun süre Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nde (ÖDP) başkan yardımcılığı da yapmış olan bir kişi. 




Hakan Tahmaz'a ilk sorum 15 Nisan’da açıklanan AK Parti'nin seçim beyannamesinde Kürt sorununa ya da çözüm sürecine yönelik açıklama olmamasına tepkisiydi. Yanıtı kısaca şöyle oldu:

“Barışçıl bir çözüme ulaşmak için AK Parti tarafından ifade edilen bir siyasi irade yok. Belli ki barış süreci derin dondurucuda. Sadece bu da değil; hükümet  tarafından diğer tarafı düşmanlaştırma ve şeytanlaştırma da var.”

Bu şeytanlaştırmanın en bariz örneğinin Ağrı olayıyla ortaya çıktığını söyleyen Tahmaz, Demirtaş’ın hükümet tarafından hedef haline getirildiğini, Genelkurmay’ın olaydan uzak durduğunu, ve belli ki olaya valilikten verilen talimatla jandarmanın karıştığını belirtti.

Söyleşimizden altı çizilecek bölümler şöyle:

“Hükümetin yanlışı henüz olay hakkında araştırmaları yokken, bölgeden sağlam bilgiler edinmeden hem cumhurbaşkanının, hem başbakanın hem de diğer bazı yetkililerin açıklamalar yapıp, HDP’yi suçlu çıkarmaya çalışmaları ve çatışmadan fayda sağlamak istemeleridir. Hükümet olayla ilgili olarak Ankara’dan yorum yapmadan önce Ağrı’da incelemler yapmalıydı.

“AK Parti’nin seçim beyannamesi iki şeyi gösteriyor. İlki, HDP’yi meclise sokmamak için uğraşacağı, ikincisi de milliyetçi oylara oynadığı. Zaten bu iki amaç Kürt sorununu çözmenin önündeki engellerdir de diyebiliriz.

Dünyada çatışmalar Türkiye’deki gibi çözülmüyor

“Dünyanın hiçbir yerinde çatışmalar Türkiye’deki gibi çözülmemiştir. Öncelikle her iki tarftan da sivil toplum sürece dahil edilmeliydi. Çözüm süreci meclis zemini de taşınmadı. Biz toplum olarak neden sadece hükümet ya da HDP yetkililerin açıklamalarıyla yetinmek zorunda kalalım ki? Demokratik bir müzakere süreci yaşanmıyor.

“Çözüm sürecinde henüz bir ilerleme kaydetmedik; sadece çatışmasızlık ve diyalog mevcut. Hükümetin bir yol haritası yok. Ayrıca belli ki çözüm sürecine direnen bir bürokrasi ve güvenlik kadrosu var. Dünyanın başka ülkelerinde bu gibi sorunların çözüm süreçlerinde, devlet görevlileri çatışma çözümü konusunda eğitimden geçerler; Türkiye’de bu da olmadı.

“Eğer Türkiye’de kuvvetler ayrılığının olmadığı ve tek kişinin hakimiyetine dayalı bir başkanlık sistemi olursa, bu çözüm sürecinin sona ermesi anlamına gelir. Zaten süreç şimdi de çoğunlukla Erdoğan’ın tek taraflı isteklerine göre yürüyor. Bu davranış şekli, başkanlık sistemiyle bir de kurumsallaşırsa, silahların bırakılması gibi en temel amaçlardan bile uzaklaşabiliriz.



Hükümet atadığı valiyi kontrol edemiyorsa…

“HDP’nin başarılı olup barajı geçme ihtimali çok yüksek çünkü bu potansiyeli ona AK Parti sağlıyor. AK Parti yüzde 10 seçim barajını kaldırmayarak son derece demokratik olmayan bir tavır sergiledi. 2009 ve 2011’de AK Parti gerilim siyaseti izleyerek kazandı ancak bu artık sürdürülebilir değil. Hükümet gerilim politikasına devam ederse, milliyetçi oylarını arttırır. Provokasyonlara gelince, eğer bunlar oluyorsa, hükümet bunları önlemekle yükümlü. Ayrıca hükümet atadığı valileri kontrol edemiyorsa, otorite sorunu var demektir. Bir de günümüzde hızlı iletişim yolları sayesinde provokasyonlar çok çabuk gün ışığına çıkıyor.

“HDP’nin meclise girdikten sonra AK Parti ile işbirliği yapacağını düşünenler, ya Kürt siyasetini bilmeyenler yada HDP hakkında korku ve önyargılara sahip olanlar. Sosyalist gelenekten gelen ve Kürt sorunun çözümü için uzunca bir süredir çalışan biriyim. HDP’nin, Erdoğan’ın başkan olması için bir başkanlık sistemi gelsin diye AK Parti ile işbirliği yapması, HDP’nin intiharı anlamına gelir. AK Parti’nin tek adamlık için planları varsa buna hepimiz karşı çıkmalıyız.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder