5 Mayıs 2015 Salı

Hukuk ayaklar altında



Nisan ayının son günlerini de her biri hukuk skandalı kararlar ve uygulamalarla tükettik. Son olaylar, 4,5 aydır elle tutulur bir delile dayanmadan tutuklu bulunan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ve 62 polisin tahliye kararıyla ilgili. Bir mahkemenin reddi hakim kararını diğeri bozdu, tutuklulara tahliye kararı veren hakimin kararını savcı uygulamadı. Yaşanan kaostan dolayı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 2. Başkanı Mehmet Yılmaz özür dilemek zorunda kaldı, yargının saygınlığını kurtarmaya çalıştı ama nafile… Hukuk zaten uzunca bir süredir ayaklar altında. Yapılan araştırmalar da halkın yargıya güveni olmadığını gösteriyor.

Çaresi var mı? Bu haftaki konuğum çare için 7 Haziran seçim fırsatını gösteriyor.

Dışişleri Bakanlığı’nda çeşitli görevlerde bulunmuş, Türkiye’nin uluslararası hukuk alanındaki en önemli isimlerinden biri olarak 1998'de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıçlığına seçilmiş ve 2008'e kadar bu görevde kalmış olan Rıza Türmen konuğum. 12 Haziran 2011 seçimlerinde de CHP İzmir adayı olup milletvekili seçilmiş olan Türmen, TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyeliği yaptı. 

Tahliye kararına yönelik yaşananları özetle şöyle açıkladı:

“Olayda zincirleme hukuka aykırılıklar var; 4 temel konudan bahsedebiliriz. İlki, tutuklu avukatları tarafından talep edilen sulh ceza hakimliklerinin reddiyle ilgili. Kanun burada çok net, buna asliye ceza mahkemeleri karar verir. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi (ACM) durumu incelemiş ve red talebini kabul etmiştir. Oysa İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği hiç yetkisi olmadığı halde 29. ACM’nin reddi hakim taleplerinin kabulü kararının yok sayılmasına karar vermiştir. 

"İkinci konu, sanıkların tutukluluğunun devamı için kimin karar vereceğidir. Buna yetkisi olan makam da sulh ceza hakimlikleridir veİstanbul 32 Asliye Ceza Mahkemesi tutuklamayı sona erdirmekle yanlış yapmıştır. Üçüncü konu ise savcıların 32. ACM kararını uygulamaması durumudur; İstanbul savcılığı, 32. ACM kararını yetkili olmadığı gerekçesiyle uygulamamıştır. 32. ACM doğru veya yanlış karar vermiş olabilir ancak savcının mahkeme kararını infaz etmeme yetkisi yoktur. Savcıların yaptığı kabul edilemez. 32. ACM’nin doğru mu yoksa yanlış mı yaptığına ancak Yargıtay karar verir. Mahkeme kararını infaz etmemek adil yargılama ilkesini ihlal etmek anlamına gelir.

Buna ek olarak Karaca ve 62 kişiyle ilgili reddi hakim kararı veren Hakim Metin Özçelik, ve tahliye edilmeleriyle ilgili kararı veren Hakim Mustafa Başer hemen açığa alındılar ve tutuklandılar. Rıza Türmen’in konuyla ilgili söyledikleri:

“Bu da dördüncü konu. HSYK son derece hızlı bir karar süreciyle hakimleri görevden aldı ve önceki hakim kararlarını yok hükmünde sayan yeni hakimler getirdi. HSYK’nın hakimlerin savunmalarını bile almadan tutuklanmalarını talep etmesi hukuksuzluktur. Bu hakimlerin tutuklanması da yargı bağımsızlığına ve hukuka aykırıdır.”



Yapılması gereken derhal tahliyeydi

“Önce karar uygulanmalı ve kişiler tahliye edilmeliydi. Buna yönelik pek çok AİHM kararı var: Assanidze v. Georgia, Nikolov v. Bulgaria, Quinn v. France, Topaloğlu v. Turkey. Örneğin, Quinn v. France davasında yetkililer kişiyi mahkeme kararından sonra 11 saat beklettikleri için AİHM kişi özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Topaloğlu davasında da AİHM, kişinin 3 gün sonra serbest bırakılmasına karşılık olarak mahkemenin tahliye kararının derhal uygulanması gerektiğini belirtmiştir.

“Türkiye hukuk devleti olsaydı bu kişiler tutuklu yargılanmazlar ve bu kadar uzun süre tutuklu kalmazlardı. Hukuk tamamen araçsallaştı."

Sulh ceza hakimlikleri anayasaya aykırı ama kuruldu

Rıza Türmen hukuk sistemindeki yapısal bir soruna, sulh ceza hakimliklerine, dikkat çekti ve bu hakimliklerin anayasaya aykırı olarak bir torba kanunla 18 Haziran 2014’de meclisten geçirildiğini belirtti.

“Sulh ceza hakimlikleri anayasanın ‘tabii hakim’ ilkesine aykırı olağanüstü mahkemelerdir. Bu ilkenin amacı belli bir olayı yargılamak için o olaydan sonra mahkeme kurulmasının önüne geçmek ve yargılanacak olan kişilere büyük güvence sağlamaktır.

"Ortada büyük bir hukuk devleti sorunu var. Hukuk iktidarın siyasi amaçları için kullanılıyor. İktidarın keyfi hukuku var. Bütün otoriter rejimlerde olur bu. Siyasi iktidar üst yargı organlarını kendine bağımlı kıldı. Yargıtay ve HSYK bu durumda. Ve bu organlarla hukuk manipüle ediliyor."

Peki, torba kanundaki sakıncaları ana muhalefet partisi iktidar partisine anlatmadı mı? Ayrıca bu kanun anayasaya aykırıysa, Anayasa Mahkemesi’ne rağmen nasıl geçti? Rıza Türmen’in yanıtı şöyle:

“Ana muhalefet partisi olarak bütün sakıncaları anlattık ancak iktidar partisi aceleyle kanun geçiriyor. Anayasa Mahkemesi sulh ceza hakimliklerini kaldırmalı ama kaldırmadı. Bundan sonra ne yapacağına, uygulamalarına bakmamız gerek.”

Cumhurbaşkanı anayasayı her gün ihlal ediyor

Anayasaya göre cumhurbaşkanının tüm halkın temsilcisi ve tarafsız olması gerekiyor ancak durum bu değil. Peki anayasaya aykırı davranmanın müeyyidesi nedir?

“Türkiye adeta olağanüstü bir rejimle yönetiliyor. Ne doğru ne yanlış buna cumhurbaşkanı karar veriyor. Cumhurbaşkanı aktif siyasete yön veriyor. Bu demokrasi değil, adı başka bir şey. Seçimli otoriterlik denilebilir. Bütün kurumlar iktidara bağlı. Hegemonyacı ve diktatörlüğe giden bir rejim. Yapılanlar, anayasal düzene aykırı. Ancak cumhurbaşkanı sadece vatana ihanetten yargılanabilir.

“AKP için bu işin sonu geldi, yolun sonu gözüktü. İktidarda olmaları ülkeyi kaosa götürüyor. 7 Haziran seçimi insanlara seçme şansı verecek. Politika meclisle sınırlı değil. Politika için meclis dışında kamusal alanlar var. Toplumsal bir muhalefet var. Zaten iktidar en çok bundan korkuyor. O yüzden iç güvenlik yasasını çıkardı. Halkın toplanmasını, bir araya gelmesini önlemek istiyor çünkü böyle toplantılarda muhalefetin sesi daha çok duyulur. 1 Mayıs’ta Taksim’i de bunun için kapadı. 1 Mayıs’ta Taksim’i kapamanın hukuka uygun tarafı yok.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder