Nisan ayının son günlerini de her biri hukuk skandalı
kararlar ve uygulamalarla tükettik. Son olaylar, 4,5 aydır elle tutulur bir delile
dayanmadan tutuklu bulunan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ve 62 polisin tahliye kararıyla
ilgili. Bir mahkemenin reddi hakim kararını diğeri bozdu, tutuklulara tahliye kararı
veren hakimin kararını savcı uygulamadı. Yaşanan kaostan dolayı Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 2. Başkanı Mehmet Yılmaz özür dilemek zorunda kaldı, yargının saygınlığını
kurtarmaya çalıştı ama nafile… Hukuk zaten uzunca bir süredir ayaklar altında. Yapılan
araştırmalar da halkın yargıya güveni olmadığını gösteriyor.
Çaresi var mı? Bu haftaki konuğum çare için 7 Haziran seçim fırsatını gösteriyor.
Dışişleri Bakanlığı’nda çeşitli görevlerde bulunmuş, Türkiye’nin
uluslararası hukuk alanındaki en önemli isimlerinden biri olarak 1998'de Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıçlığına seçilmiş ve 2008'e kadar bu
görevde kalmış olan Rıza Türmen konuğum. 12 Haziran 2011 seçimlerinde de CHP
İzmir adayı olup milletvekili seçilmiş olan Türmen, TBMM Anayasa Uzlaşma
Komisyonu üyeliği yaptı.
Tahliye kararına yönelik yaşananları özetle şöyle açıkladı:
“Olayda zincirleme hukuka aykırılıklar var; 4 temel konudan
bahsedebiliriz. İlki, tutuklu avukatları tarafından talep edilen sulh ceza hakimliklerinin
reddiyle ilgili. Kanun burada çok net, buna asliye ceza mahkemeleri karar
verir. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi (ACM) durumu incelemiş ve red
talebini kabul etmiştir. Oysa İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği hiç yetkisi olmadığı
halde 29. ACM’nin reddi hakim taleplerinin kabulü kararının yok sayılmasına
karar vermiştir.
"İkinci konu, sanıkların tutukluluğunun devamı için
kimin karar vereceğidir. Buna yetkisi olan makam da sulh ceza hakimlikleridir
veİstanbul 32 Asliye Ceza Mahkemesi tutuklamayı sona erdirmekle yanlış
yapmıştır. Üçüncü konu ise savcıların 32. ACM kararını uygulamaması durumudur;
İstanbul savcılığı, 32. ACM kararını yetkili olmadığı gerekçesiyle
uygulamamıştır. 32. ACM doğru veya yanlış karar vermiş olabilir ancak savcının mahkeme
kararını infaz etmeme yetkisi yoktur. Savcıların yaptığı kabul edilemez. 32.
ACM’nin doğru mu yoksa yanlış mı yaptığına ancak Yargıtay karar verir. Mahkeme
kararını infaz etmemek adil yargılama ilkesini ihlal etmek anlamına gelir.
Buna ek olarak Karaca ve 62 kişiyle ilgili reddi hakim kararı
veren Hakim Metin Özçelik, ve tahliye edilmeleriyle ilgili kararı veren Hakim Mustafa
Başer hemen açığa alındılar ve tutuklandılar. Rıza Türmen’in konuyla ilgili
söyledikleri:
“Bu da dördüncü konu. HSYK son derece hızlı bir karar
süreciyle hakimleri görevden aldı ve önceki hakim kararlarını yok hükmünde
sayan yeni hakimler getirdi. HSYK’nın hakimlerin savunmalarını bile almadan
tutuklanmalarını talep etmesi hukuksuzluktur. Bu hakimlerin tutuklanması da yargı
bağımsızlığına ve hukuka aykırıdır.”
Yapılması gereken
derhal tahliyeydi
“Önce karar uygulanmalı ve kişiler tahliye edilmeliydi. Buna
yönelik pek çok AİHM kararı var: Assanidze v. Georgia, Nikolov v. Bulgaria,
Quinn v. France, Topaloğlu v. Turkey. Örneğin, Quinn v. France davasında
yetkililer kişiyi mahkeme kararından sonra 11 saat beklettikleri için AİHM kişi
özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Topaloğlu davasında da AİHM,
kişinin 3 gün sonra serbest bırakılmasına karşılık olarak mahkemenin tahliye
kararının derhal uygulanması gerektiğini belirtmiştir.
“Türkiye hukuk devleti olsaydı bu kişiler tutuklu yargılanmazlar
ve bu kadar uzun süre tutuklu kalmazlardı. Hukuk tamamen araçsallaştı."
Sulh ceza hakimlikleri anayasaya aykırı ama kuruldu
Rıza Türmen hukuk sistemindeki yapısal bir soruna, sulh ceza
hakimliklerine, dikkat çekti ve bu hakimliklerin anayasaya aykırı olarak bir
torba kanunla 18 Haziran 2014’de meclisten geçirildiğini belirtti.
“Sulh ceza hakimlikleri anayasanın ‘tabii hakim’ ilkesine aykırı
olağanüstü mahkemelerdir. Bu ilkenin amacı belli bir olayı yargılamak için o
olaydan sonra mahkeme kurulmasının önüne geçmek ve yargılanacak olan kişilere
büyük güvence sağlamaktır.
"Ortada büyük bir
hukuk devleti sorunu var. Hukuk iktidarın siyasi amaçları için kullanılıyor.
İktidarın keyfi hukuku var. Bütün otoriter rejimlerde olur bu. Siyasi iktidar
üst yargı organlarını kendine bağımlı kıldı. Yargıtay ve HSYK bu durumda. Ve bu
organlarla hukuk manipüle ediliyor."
Peki, torba kanundaki sakıncaları ana muhalefet partisi iktidar
partisine anlatmadı mı? Ayrıca bu kanun anayasaya aykırıysa, Anayasa Mahkemesi’ne
rağmen nasıl geçti? Rıza Türmen’in yanıtı şöyle:
“Ana muhalefet partisi olarak bütün sakıncaları anlattık
ancak iktidar partisi aceleyle kanun geçiriyor. Anayasa Mahkemesi sulh ceza
hakimliklerini kaldırmalı ama kaldırmadı. Bundan sonra ne yapacağına,
uygulamalarına bakmamız gerek.”
Cumhurbaşkanı
anayasayı her gün ihlal ediyor
Anayasaya göre cumhurbaşkanının tüm halkın temsilcisi ve
tarafsız olması gerekiyor ancak durum bu değil. Peki anayasaya aykırı
davranmanın müeyyidesi nedir?
“Türkiye adeta olağanüstü bir rejimle yönetiliyor. Ne doğru
ne yanlış buna cumhurbaşkanı karar veriyor. Cumhurbaşkanı aktif siyasete yön
veriyor. Bu demokrasi değil, adı başka bir şey. Seçimli otoriterlik
denilebilir. Bütün kurumlar iktidara bağlı. Hegemonyacı ve diktatörlüğe giden
bir rejim. Yapılanlar, anayasal düzene aykırı. Ancak cumhurbaşkanı sadece vatana
ihanetten yargılanabilir.
“AKP için bu işin sonu geldi, yolun sonu gözüktü. İktidarda
olmaları ülkeyi kaosa götürüyor. 7 Haziran seçimi insanlara seçme şansı
verecek. Politika meclisle sınırlı değil. Politika için meclis dışında kamusal
alanlar var. Toplumsal bir muhalefet var. Zaten iktidar en çok bundan korkuyor.
O yüzden iç güvenlik yasasını çıkardı. Halkın toplanmasını, bir araya gelmesini
önlemek istiyor çünkü böyle toplantılarda muhalefetin sesi daha çok duyulur. 1
Mayıs’ta Taksim’i de bunun için kapadı. 1 Mayıs’ta Taksim’i kapamanın hukuka
uygun tarafı yok.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder