“Wag the Dog” 1997 Amerikan yapımı bir siyasi komedi filmi. Amerikan
başkanının dahil olduğu bir seks skandalının kapanması için uğraşmakta olan
danışmanları, başkan Çin’de iken uydurma bir savaş senaryosuyla kamuoyuna
skandalı unutturmaya uğraşırlar.
“Wag the dog” deyimi “kuyruk köpeği sallıyor eğer köpek
akıllı olsaydı kuyruğu o sallardı” açıklamasından türemiş. Filmde insanları
gerçek olmayan olaylara inandırarak gündem değiştirme, rezillikleri örtbas
olduğunu görüyoruz; buna en çok yardım eden de medya.
Türkiye’deki savaş kurgu değil gerçek. Dolayısıyla komedi
olacak bir hali yok. Eğer iddialar doğruysa, savaşı bile isteye çıkarmaya
yardım eden bazı siyasi liderler ve ulaşmak istedikleri kirli çıkarlar varsa,
bunun bedelini onlar da öder.
Bu haftaki konuğum güvenlik ve terör konularında uzmanlaşan,
akademisyen Sedat Laçiner. 2011-2014 yılları arasında Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesi’nde rektörlük yapmış olan Laçiner, şu sıra aynı üniversitede
Uluslararası İlişkiler bölümünün başkanı.
Gündemdeki gelişmelere ilişkin sorularımı yanıtlarken siyasi
örtbaslara da ışık tuttu.
*** CHP ve HDP son terör olaylarının araştırılmasına evet
derken, AKP ve MHP hayır dedi. Kim terörün arkasında ne olduğunu ve terörün
maşasının kim olduğunu öğrenmek istemez; buna anlam verebildiniz mi?
Güvenlik oksijen gibi, varken insanlar hiç ondan
bahsetmezler ama azalmaya başlayınca panik halinde sadece ondan bahsederler. Dolayısıyla
güvenlik konusunun insanlara bir şeyler yaptırma özelliği vardır. İnsanlarda
güvensizlik hissini uyandırırsanız, hatta
birkaç silah ve bomba da patlarsa, insanlar emrinize amade olur. Güvenlik
sorunları gündem değiştirici bir araçtır; kitleleri hareket ettirmek, bir
ülkenin iç veya dış siyasetini bir yere yönlendirmek için bilinçli ya da bir güdü
olarak kullanılmıştır. Güvenlik meselesi nasıra da benzer; bazı insanların
ayaklarında nasırları vardır, basınca bağırır. MHP bu konularda nasırı olan bir
partidir ve milliyetçi hisleri olan kişiler de böyledir; rasyonel veya değil,
basınca tepki verirler. AKP çözüm sürecinin olumlu etki yapmayacağını
anladığında ve HDP’nin yüzde 10 barajını aştığını anladığında masayı dağıttı.
Seçimlerden sonra korkulu senaryolar gerçek olup, Erdoğan’ın haklı olduğu
anlaşılınca çözüm sürecini tamamen yok etmek hükümet politikasına dönüştü.
Hükümet Erdoğan’dan bir gün bile ayrılamaz; değil koalisyon,
bir genel müdürlüğü bile başka partiye veremez. O nedenle ne yapıp edip
iktidarda kalması gerekiyor. Koalisyona Erdoğan izin vermez. Çok ince bir
strateji izleniyor; AK Parti’nin karşısında yüzde 60 blok vardı; seçim
sırasında CHP de, MHP de, HDP de, SP de aynı cümleleri kurdu. Erdoğan’ın hedefi
bu bloğu dağıtmaktı. Geçtiğimiz günlerde Beşir Atalay parti teşkilatlarına bir
mektup yolladı ve orada yüzde 60’ı yıktık, dağıttık diye başarılı olduklarını
sevinerek anlatıyor. Bloğun zayıf halkası, MHP ve HDP’nin terör meselesine
bakışındaki zıtlıktı; yani MHP nasıl olur da PKK’ya yakın olduğu düşünülen bir
partinin de olduğu blokta yer alır? O zayıf halka üzerine çalışıldı ve vuruldu;
zayıf halka koptu. MHP dediğim gibi nasırı olan ve oraya vurduğunuzda ses
çıkaramayan bir parti. MHP ile AKP arasında bir koalisyon kurulsa bu kadar
başarılı olamazdı.
AK Parti seçimde 9 puan gibi bir kayıp yaşadı; olağanüstü
bir kayıp. Bazı AK Partililer hatalarımızı gördük ve ders almalıyız diye
değerlendirdiler bunu. Ancak Erdoğan, hata denen hususlarda asla tersine
dönemez. Erdoğan karşı mevziiyi yarıp geçme operasyonu uyguluyor ve ikincisi,
hata denen şeyleri konuşmama stratejisi izliyor.
‘Amaç HDP ve MHP’den oy almak’
*** Nedir bu hatalar?
Yolsuzluk, usulsüzlük, parti bürokrasisinin ve bakanların
yolsuzluk iddiaları dosyalarının kapatılması, bunları inceleyen hakim ve
savcıların hapsedilmesi, kibir, hoyratlık, bu ülkenin sahibi sadece benin
havası… Bunların hepsi Erdoğan’ın çevresinde oluşuyor. Erdoğan siyasete
girdiğinde 3 “y” yi kaldırmak üzere gelmişti; Yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar.
Günün sonunda bu üçünde de tersine dönüş var. Bu da AK Parti’nin tek bir şahsın
idaresinde çalışmasına bağlı. Erdoğan denetiminde ekonomi, sanayi, finansman,
medya ve bürokrasi var. De facto Erdoğan’ın kontrolünde, ihaleleri aynı
isimlerin aldığı bir ekonomi var. Bu hataların tek bir tanesi bile konuşulsa,
bu Erdoğan’ın sonu demek çünkü yapılanlar hukuksuz. Tabi Erdoğan mahkemelerde
hükümete dost hakim ve savcılar olsun istediği için diğerlerini “paralel” ilan
edip uzaklaştırıyor.
*** Başta bahsettiğiniz, çözüm sürecini yok etme politikası
ne zaman başladı?
Mart ayında Nevruz’da başladı. Anketler gösterdi ki, meclise
bir dördüncü parti de girmeyi başarırsa AK Parti tek başına hükümeti
kuramayacak. O yüzden HDP’ye karşı suçlamalarla oyunu azaltma ve ikinci olarak
MHP’ye giden oyları alabilme çalışmaları başladı. HDP geçmişte görmediğimiz kadar
ılımlı konuşmasına rağmen, PKK’ya silah bırakmasını dahi söylemesine rağmen,
hükümet Demirtaş ve HDP’ye çok sert saldırıyor. Umudu, HDP’ye giden, MHP’ye
giden oylardan ve bir de sandığa gitmeyen AK Parti’ye küskün seçmenden oy
alabilmek.
‘AK Parti hükümeti kimseye bırakmaz’
*** Bazı kamuoyu araştırmaları AK Parti’ye verilen oyların
yüzde 4’ü kadarının Kürtlerden geldiğini gösteriyor. Kürtler üzerinde baskı
artarsa AK Parti’nin bunları da kaybetme ihtimali konusunda ne düşünüyorsunuz?
Tabi seçimde ne olacağını bilemeyiz ama Erdoğan’ın yaptığı
hesap bu; gidecek olan Kürt oylar zaten gitti daha fazla gitmez diye
düşünüyorlar. Şu da var; PKK terör eylemi yapınca bazı Kürtleri de korkutuyor;
diyelim ki Hakkâri’de Kürt’sünüz ve PKK’nın yanında değilsiniz, oradan sizi
kovuyorlar, yaşatmıyorlar. Zaten AK Parti çok oy istemiyor – HDP barajın altına
insin, AK Parti de birkaç puan yükselsin ve hükümeti kursun; hükümet kimsenin
eline geçmesin.
Burada en çok HDP’ye yazık ediliyor. Türkiye’nin terör
tarihinde en büyük sorun oturup konuşacak bir sivil heyetin olmamasıdır.
Geçmişte PKK’nın kurdurduğu partiler vardır ama hiç biri Sinn Fein gibi değildir
– bir beyin takımından ziyade ayak takımı muamelesi yapılan kişilerdir. Asıl
yönetici PKK’dır. İlk defa olarak 2015 Haziran seçimlerinde bir Kürtçü parti,
Türklerden de oy olarak yüzde 13 üzerinde oy aldı ve bu oyları PKK sayesinde
almadı, hatta PKK’ya rağmen aldı. PKK eylem yapsaydı o oyları alamazdı; PKK
eylem yapmadığı için insanlar oy verdiler. Bu çok büyük bir şanstı. Silahlı
militanlı görüşlerin silahsız olarak gündeme taşıma imkânı doğmuştu. Bu
Türkiye’de ilk defa oldu ve bundan yararlanmak gerekirdi.
‘Hedef erken seçim’
*** Bu dediklerinizden geçici hükümetin teröre karşı filan
politika üretmek derdinde olmadığı, tek derdinin iktidarda kalabilmek olduğu
anlaşılıyor…
Hükümet hiç bir şekilde bir terör ve güvenlik mülahazasında
değil. Onun odaklandığı tek konu hükümete kalabilmek ve erken seçim yapıp
siyasi hedeflerine ulaşabilmek.
*** Bu arada hükümet sözcüsü Bülent Arınç çözüm süreci
mutlaka devam edecek gibi beyanatlar
veriyor. Bu sözlerinin bir önemi var mı?
Bülent Arınç oyun kurucu değil; hatta Davutoğlu da oyun
kurucu değil. Tek bir oyun kurucu var, o da Erdoğan. Ayrıca MİT müsteşarı, eski
içişleri bakanı Efkan Ala gibi birkaç kişi daha var. Fiili bir Erdoğan
başkanlık rejimi gibi bir rejim işliyor.
*** Suruç saldırısı hakkındaki yorumunuz?
Suruç klasik bir IŞİD saldırısı gibi değil, şüpheli bir saldırı.
Belli ki bu yerel bir eylem. Türkiye IŞİD’i gibi bir şey varsa onun eylemi,
yani Türkiye içinde alınmış bir karar; Rakka veya Suriye’den talimat gelip
yapılmış değil. IŞİD’ın Suriye’de savaştığı PYD’nin ya da PKK’nın Türkiye’de
yansıması olan bir gruba yapılmadı bu eylem; sosyalist bir grup üniversite
öğrencisi genç toplanmış, evet Kobani’ye yardım için toplanmış ama bu eylem
belli ki Türkiye iç siyasetine oynamak için yapılmış bir “masterpiece” yani çok
güzel ayarlanmış. Bu eylemi IŞİD gibi bir örgütün yapabileceğini sanmıyorum,
Türkiye içinde belli ki birilerinin yönlendirdiği tuhaf bir eylem ve
araştırılması lazım.
‘Zihnimizle alay ediliyor’
*** Kim yaptırmış olabilir? Bu konuda başka neler
söyleyebilirsiniz?
Türkiye’de Maraş, Çorum, Sivas-Madımak olayları gibi pek çok
kışkırtıcı eylem vardır; ülkeye yön vermek, politikaları değiştirmek, kitleleri
çarpıştırmak için sanki bir gizli el gelir ve yapay bir eylem gerçekleştirir.
Suruç’taki eylem bana bunu hatırlatıyor; klasik bir IŞİD eylemi değil. Az önce
konuştuk, hükümetin çözüm süreci politikaları, seçim sonucu nedeniyle bir anda
ters yüz oldu. AK Parti’nin çözüm sürecindeki tavrı 180 derece değişti. AK
Parti’nin, Amerika’nın talepleri konusundaki tavrı da böyle, 180 derece değişti
– Amerika, İncirlik üssünü IŞİD’e karşı kullanmak istiyordu, lojistik olarak
kendi açısından mantıklı bir talepti ve Türkiye’ye sen katılmasan da olur, bize
er yeter diyorlardı. Ancak Türkiye direniyordu. Bu konuda AK Parti bir anda
değişti ve Amerika ne istediyse verdi. Ne olur da böyle bir şey olabilir de hem
Kürt sorununda, hem Amerika konusunda bu kadar değişir? Çok önemli bir
değişiklik olmadı ama seçim oldu. Ne oldu? Ölüm korkusu. Bunlar Erdoğan
hükümetinin kendini koruma refleksleri çünkü Erdoğan’ın karşılaştığı tehdit
ölüm tehdidi gibi, siyaseten bitirilmesi ve bu tehdit bütün ailesini kapsıyor –
mahkemelerle ve ağır suçlamalarla karşılaşmak. Burada Türkiye’nin IŞİD’e yardım
ettiği iddiaları var.
*** Batı medyasında sıklıkla daha fazla dile getiriliyor bu
iddialar…
Bu bir kıskaç gibi daralıyordu ve seçimlerden hemen sonra da
Amerikan başkanının bu konuda, IŞİD’ı engelleme konusunda Türkiye’nin üzerine
düşeni yapmadığı konusunda; ardından Avrupa Parlamentosu’nun benzer bir
açıklaması oldu. Hatta Erdoğan’ın Lahey’de yargılanmasının söz konusu olduğu da
konuşuluyordu. Ancak Kürt politikası değişip hükümet milliyetçi bir düzleme
geçince ve Türkiye Amerika ile anlaşınca hükümet üzerindeki baskılar bir nebze
azaldı. IŞİD’a karşı iki bomba attık mı attık – sonrasında ne yapıldığı ayrı
bir konu – İncirlik de Amerika’ya açıldı. Yoksa bu kadar kısa sürede kimsenin
ideolojisi, siyaseti değişmez. Erdoğan yine de Suriye’de bir Kürt devleti
kurulmasına her ne pahasına olursa olsun karşıyız diyor, hatta PYD’nin IŞİD’den
farkı yoktur diyor. Öte yandan İncirlik’ten kalkan uçaklar IŞİD’a karşı savaşan
PYD’yi de korumuş oluyor. Yani zihnimizle alay ediliyor.
‘PKK’nın ana unsurları Kandil’de değil’
*** Hatta Kuzey Irak’taki PKK da IŞİD’a karşı savaşıyor…
Evet, ancak PKK orada bazı söz dinlemezlikler yapıyor. Kuzey
Irak Barzani’ye ayrılmış durumda ve Barzani PKK’nın oradan çıkmasını istiyor. PKK
da hem orayı Barzani’ye bırakmak istemiyor hem de Türkiye’ye karşı Kandil’de
kalmak istiyor. Böyle bir sorun var. PKK oradan çıkıp Suriye’ye taşınsa ve PYD
olarak varlığını devam ettirse terör örgütü olmaktan çıkacak hatta Amerika’nın
ve Batı’nın koruma kalkanı altına girecek. Bunlar Amerika’nın arzu ettiği
şeyler ve PKK’nın Barzani ile didişmesinden mutlu değil. Amerika istediğini
aldı; stratejisi şu: PYD’nin alanını genişletmek ve IŞİD’a karşı bir unsur
oluşturmak. Zaten terörle mücadelenin en az maliyetli ve etkin yolu teröristin
karşısına onunla doğal olarak mücadele edecek bir aktörü çıkarmaktır. Türkiye
ne istediğini bilmediği için hiçbir şey alamadı. Türkiye Kandil’de dağları,
ovaları vuruyor; 190 kişiyi öldürdük diyor yani 130 hedef bombalanmış 190 kişi
vurulmuş; her bırakılan bombada iki kişi bile ölmemiş. Ayrıca bu rakam sadece
Türkiye’ye ait bir tahmin. 190 kişi ölür 3000 kişi katılır örgüte. Televizyonda
haberlerde Diyarbakır’dan altı F16 havalandı diyor; Kandil’dekiler televizyon
izlemiyor mu? Herkes önlemini alıyor. PKK’nın ana unsurları zaten Suriye’de
savaşta, Kandil’de değil… Bombalamanın Türkiye’ye ekonomik maliyeti olacak;
ekonomi zaten bıçak sırtında.
*** Erdoğan, Suriye-Türkiye sınırında bir Kürt devleti
kurulmasına neden bu kadar karşı? IŞİD’le komşu olmak Türkiye için tehdit
olarak görülmüyor ki?
Erdoğan’ın bakış açısında IŞİD Kürtlerden daha tehlikeli
değil. Bu Erdoğan’ın gazetesi olarak bilinen gazetelerde PYD, IŞİD’dan beter
diye başlıklar atıldı. Oysa IŞİD Müslümanı tehdit olarak gören bir Müslüman
örgüt. Türkiye için çok büyük bir tehlike ve Türkiye’nin hem İslam anlayışını tehdit
ediyor hem de terör ve güvenlik sorunlarına yol açıyor. AK Parti hükümeti bunu
baştan beri tehdit olarak görmedi; Erdoğan’a yakın bazı isimler bunu Batı kurdu
gelir geçer diye düşündüler; bazıları da Müslümandan zarar gelmez, kontrol
ederiz düşüncesinde oldular. Ancak dört beş yıl içinde IŞİD çok büyüdü,
Türkiye’de yayıldı ve hücreleri oluştu. Erdoğan hala IŞİD’i büyük bir tehdit
olarak görmüyor. Hükümet siyasi romantik İslamcı ve AK Parti içinde Erdoğan’ın
mehdi olduğunu düşünen çok insan var. Bir boyutuyla IŞİD’i ehven-i şer olarak
gören ve kontrol altında tutarsak bize dokunamaz gibi bir yaklaşım var; Esad’ın
hakkından ve bölünme yanlısı Kürtlerin hakkından bu gelir görüşü var.
‘Güvenli bölge konusunda bir mutabakat yok’
*** IŞİD’ı gerçekten yönetebilir mi Türkiye?
Yönetmesinin karşısında iç ve dış itirazlar var. Özellikle
Amerika’nın korkutucu bir itirazı var çünkü Amerika zaten bu politikayı
beğenmiyor ve Türkiye’nin bu tutumu nedeniyle Amerika yol alamadığını
düşünürse, uluslararası toplumda, Lahey’de Türkiye hakkında “failed state” gibi
bir algı oluşturabilir. İçeride de sol çevrelerde, IŞİD’in hedef aldığı inanç
gruplarında tepkiler var. Türkiye Kobani alındıktan sonra paniğe kapıldı ve
Afrin ile Kobani arasındaki o dar koridorun IŞİD’in elinden gideceği endişesi
Türkiye’yi rahatsız etti ancak Türkiye bu durumu IŞİD’i destekleyerek
çözemeyeceğini de anladı – yani o dar koridorda IŞİD’ın olmasının Amerika için
Batı için kabul edilemez, tartışılamaz ve konuşulamaz olduğunu anladı. Türkiye
buna müsaade ederse sonu kötü olur, onu anladı. Bunun üzerine Türkiye bir orta
yol buldu ve sınırda IŞİD istemiyoruz dedi ve Türkiye oranın PYD’nin eline
geçmesine de karşı.
*** Ve güvenli bölge
kurulsun meselesi gündeme geliyor diyeceksiniz sanırım değil mi?
Güvenli bölge meselesi konusunda bir kafa karışıklığı var.
Amerikalılar oraya inmek istemezler. Güvenli bölge konusunda bir mutabakat yok.
Türkiye diyor ki orayı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) korusun; neden PYD korumasın?
Türkiye’nin kaygıları yüzünden. Bunlar gerçekçi değil, oranın kalıcı şekilde
bir koridor olması için oraya Türk askerinin girmesi gerek. ÖSO’nun oraya gelip
savunması kolay değil. Türk askerinin girmesi de işgal gibi de algılanabilir.
*** Amerika güvenli bölge konusunda Türkiye’ye destek verdi
deniyor ama yapılmış bir anlaşmayı görme olanağımız yok. Ne oluyor?
Türkiye’de geçici bir hükümet var ve askeri anlaşmalar
yapıyor ve bu anlaşmaları diğer partilerle mecliste paylaşmıyor.
*** CHP’nin bu gidişata karşı yapabileceği bir şey var mı?
Erdoğan’ın şansı muhalefetin
zayıf olması ve kendi içindeki kavgalarla malul olması. CHP şunu yapabilirdi;
bahsettiğim politikalar içinde oyunu değiştirebilecek unsur 17-25 Aralık
olabilir. CHP bunu meclise getirip mahkemeye taşıyabilirse oyun değişebilir. Erdoğan’ın
bütün o networkü dağılır. Muhalefet Kuzey Irak politikasını eleştirse ne
olacak? Zaten hükümetin istediği de gündemin değişmesi.
*** HDP’nin yapabileceği bir şey
var mı?
HDP burada en büyük kurban.
Görünen o ki, AK Parti ve PKK farklı araçlarla HDP’yi yok ediyor. PKK, HDP’nin
kendi emrine girmesini istiyor; AK Parti de yüzde 10’un altına inmesini
istiyor. Siyaset yapmaları zor bu durumda. Yapabilirlerse, silahlara karşı
durup her bir cinayetin yanlış olduğunu söyleyebilirler. Bunu yaparlarsa Kürtçü
cenahta nasıl karşılık bulacağı bir sorun. Öcalan konuşturulsa belki farklı bir
durum olabilirdi ama o da konuştuğunda hükümet lehine konuşmayabilir diye bir açıklama
yapmasına izin verilmiyor.
‘Türkiye, Irak’ta yaptığı
hataları Suriye’de tekrar ediyor’
*** Peki, PYD konusuna geri
dönersek, Suriye’de bir Kürt devleti kurulması meselesine Türkiye neden bu
kadar tepki gösteriyor? Bunu Türkiye’ye ne zararı olabilir?
Türkiye, Irak’ta yaptığı hataları
Suriye’de tekrar ediyor. Irak’ta bir Kürt oluşumuna Türkiye şiddetle karşı
çıkmıştı ancak bir Kürt devleti kuruldu ve bunu yaşamasını Türkiye temin etti;
meclis binasına kadar Türk müteahhitler yaptı; boru hattı oluşturdu, hem
satıyor hem satın alıyor oradan… Türkiye’nin ilk yaptığı ile son yaptığı
birbirinin tersi, sen ne yapıyorsun; iç siyasete mi oynuyorsun? İ siyasette
mantıklı olan dış siyasette olmaz ve sizin aleyhinize bir durum doğurur.
*** Bu mu oluyor Türkiye’de?
Evet, ikincisi de ideolojik
yaklaşımlar var. Irak Kürdistanı meselesinde Türkiye Kemalist ideoloji ve
askerlerin etkisiyle o yanlışları yapmıştı; bugünse Osmanlıcı ideolojinin
etkisiyle hatalar yapıyor; PYD’ye PKK gözüyle bakıyor, kâbuslar görüyor ve o kâbuslarla
hareket ediyor. Oysa Türkiye PYD ve PKK2yı ayırabilirdi, Amerika’nın istediği
gibi silahlı PKK’yı PYD içinde eritip daha meşru bir çizgiye çekebilirdi.
Türkiye’nin bir Türkmen politikası da olmadığını görüyoruz. Türkiye onları PYD
gibi bir güce çevirebilir, PYD ile beraber hareket ettirebilirdi. Kerkük eridi
gitti; Türkmenlerin önemli kısmı Basra tarafına Şiilerin olduğu yere gittiler
ve bir kısmı başka yerlere dağıldılar. Suriye içinde eninde sonunda bir Kürt
oluşumu olacak; bunun Türkiye’ye dost olması daha faydalı.
‘Türkiye tüm çalışmalarını Suriye’de
kendi elleriyle gömdü’
*** Türkiye’nin Suriye politikasını eleştiriyorsunuz. Neler
yapabilir bu noktada Türkiye?
Türkiye’nin Suriye politikası tam bir felaket oldu. Türkiye
2002’den beri kurmak istediği diyalog üzerine dayalı Ortadoğu projesini kendi
elleriyle boğdu. Beşar Esad ile iyi bir diyalog vardı ve turizm, ticaret gibi
konular ön planda tutulmuştu. Bunlar ümit vericiydi. Buna Mısır’ı ve en son
halka olarak İsrail’i de eklemek mümkündü. Türkiye tüm bu çalışmalarını Suriye’de
kendi elleriyle gömdü. Ortadoğu rejimlerinden yapabileceklerinin ötesinde ve yapabilecekleri
sürenin altında taleplerde bulunmak gerçekçi değil. Çin veya Rusya çok mu
demokrat? Dünyada devletler var ve dünya adil bir yer değil. Her şeyi hemen
değiştiremeyiz. Diktatörlükler hoş yönetimler değiller ama bunları da bir
gecede değiştiremeyiz. Irak’ın işgali doğru değildi, özellikle dindar kesimler
Amerika geliyor ve Müslüm toprakları bombalıyor diye itiraz ettiler. Şu anda ne
olur? Müslüm toprakları Müslümanlar bombalıyor; Suudi Arabistan Yemen’i
bombalıyor, IŞİD Müslümanları bombalıyor; Amerika da yine Müslümanların
talebiyle destek olmaya geliyor. Buradan bir kan davası, mezhepler savaşı
olmaması için Türkiye mezhepler üstü değer ve çıkarları ortaya koyup savunmalı;
mesela, müreffeh bir Ortadoğu. Siyasi meselelerden uzak durmak gerek çünkü
siyaset yapabilmek için bir zemin olması gerek. Avrupa Birliği hemen olmadı,
Avrupa Kömür Çelik olarak başladı. Ortadoğu için de bu geçerli; önce silahları
susturmak, buna katkı vermek, akabinde diyalog başlatmak ve siyasi olarak
çetrefilli konuları arka plana koymak gerekir. Ve siyasetin kaidesi olabilecek
iktisadi, içtimai zemini hazırlamak gerek. Bu bir gecede yapılamaz ama bu yönde
yatırımlar yapılabilir. Mesela, Suriye’den gelen kişileri bu yönde eğitebilir
ve yeniden Arap dünyasına bu vizyonu savunacak kişiler olarak götürebilirsiniz.
Trajiktir, Osmanlı devleti Suriye’yi o kadar yıl yönetmiştir ama Suriye ile
ilgili olarak bakıyorsunuz dişe dokunur kitap yoktur. Yeni bir Ortadoğu inşası
hayalinden vazgeçmemek lazım ama bunu sert değil yumuşak güç üzerine kurmak
lazım çünkü Türkiye’nin öyle bir sert gücü yok.
Söyleşimizin İngilizcesi burada.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder